Gidersin de, Varamazsın

Gidersin de, Varamazsın

Her şeyin üzerine geldiği zamanlar olur. İnsanlar, olaylar, yaşadıkların, duydukların, öğrendiklerin, müdahale edebildiklerin, önlemekte aciz kaldıkların, sevdiklerin, sevmediklerin, artık sevmek istemediklerin… Daha büyük bir sistem içinde olup bitenler; kanına dokunanlar. Acımasızlık, kötülük, savaşlar, katliamlar, annelerin feryatları, bundan beslenenler, gericilik, yobazlık, rant, istismar, cehalet, cehaletin sadece cahil olanı değil edindiği güç ile seni de ittiği kör kuyular… Giderek hürriyetinden yoksun bırakılman, medeniyete, aydınlık zihinlere hasret kalman, çaresizlik, büyük bir öfke… İnsanların kalplerinde barındırmadıklarına şahitlik ettiğin sevginin yoksunluğundan büyüyen o ürküten karanlık. Kıskanç olanlar, haset olanlar, içleri fesat, hain olanlar… Acı çekene merhameti olmayanlar, ayrımcılık yapanlar, ahiret adına kula zulmedenler. Zulmedenlere biat...

Altın mı, Bakır mı? Hangisi Senin Deneyimin?

Altın mı, Bakır mı? Hangisi Senin Deneyimin?

Deneyim dediğimiz şey, edinimlerimizin toplamıdır. Her fani, yaşamı boyunca değişik biçimlerde deneyim edinmeden, göçüp gitmez bilinmez uzağa. Var oluşunun sebebi, bu deneyimleri ruhunun kazanımlarına eklemek ve tekâmülüne değin kavramayı sürdürmektir çünkü. Ancak neden bazı insanlar ham yani bildiğimiz anlamı ile çiğ, buna karşılık neden bazıları edinmeye açık ve akılcıdır? Bunun yanıtı, edinimlerin bizzat kendisi ve kişinin de hangi “edinen” rolünde konumlandığı ile ilintilidir. Bir diğer ifade ile iki ana durum vardır aslında. Edinimlerin zorluk derecesi ve edinenin akışı kavrama düzeyi. Hayat üzerine kafa yormak bu satırların arasında epeyce uzun sürer. Bu sebeple iş dünyası üzerinden ilerlemek, fikrin bir çerçevede sunulmasına...

Keder Sinmiş Kadere

Keder Sinmiş Kadere

İçimde uçsuz bir hüzün Anın tarifi yok dizelerde Ağır bir keder hali Kısılmışlık kaderin seyrinde Un ufak olmuş bir ruh Çözümsüzlük Ölüm bile yok etmekte aciz Öyle dipsiz bir gerçeklik Geç kalmışlık Bugünsüzlük, yarınsızlık, tıkanmışlık Anlamak nedeni ve kabullenmek seçimi Yaşamalı varoluşun ecelini

İbadet

İbadet

Dağladın beni En tükenmez ümidimi Bandırır gibi acıya Dillerine sürdün izlerimi Bir cinnet hali Aşka tapınma Bu adanmışlık, bu teslim oluş Bu kendini celladına sunma Bakmadan ardıma Savrulsam kıyılara Kumların arasına serpişsem Dönüşsem uzanılmaz çınarlara Ben böyle değildim Taşardı avuçlarımdan hayallerim Yeterdim kendime Yeterdi nefsim Dünya’ya Bıkkınım artık bak Yorgunum, çözülmüş dizlerim Ellerimde derin çizgiler Kalbimde sayısız çentikler Cennetin en ıssız köşesi Bekle beni, şurada ne kaldı ki Bedenim ırmaklara karıştığında Sadece dualar bulsun beni

Var mısın?

Var mısın?

Zordur benim güven basamaklarımdan tırmanmak. Tepeye ulaşabilmek için, tökezlememiş olmak gerekir. İlk seferde tamamen güvenmek üzere başlar her ilişkim. Sıcaklık, duruluk, samimiyetle sunarım dostluğumu. Sırdaş olmak, saklı bir sığınak olmak, armağanıdır gerçekliğimin. Ancak hızlı duyumsarım karşımdakinin özünü. Niyetini en derinlerden bulup çıkarırım. Sağduyum rehberimdir. İki yüzlülüğü, haseti, sinsiliği, hesapçılığı, kurnazlığı, saflık barındırmayan bir kalbi, Kaf Dağı’nın arkasına gizlese karşımdaki, kalbimin duru görüsünden saklayamaz. Böyleleri için en acı olanı, yeniden güvenilmemek üzere dostluğumu kaybetmeleri, hayatımdan kayıp gitmeleridir. Ne bir tartışma ne bir ima. Kendi yok oluşlarının farkındalığından uzak, kıyımda köşemde yaşamaya devam ederler. Sevgimin asalakları gibi… Hayatımın içinde olabilmeyi, aldıkları hazzı...

Kim Yıldırabilir Sen Vazgeçmedikçe

Kim Yıldırabilir Sen Vazgeçmedikçe

Bazen güne tarifsiz bir inanç ile başlarsın. Bu inanç kendine duyduğun yıkılmaz güvendir. Sistemin çarkları en keskin biçimde önüne her çıkanı öğütürken, güvendiğin tek güç kendi öz varlığındır. Sen mücadelendeki kararlılığını, ödünsüz biçimde sürdürdükçe, sistemi yozlaştıranlar 1 iken 10, 10 iken 100 olurlar karşında. Birbirlerine daima gebe olan ve bu sebeple köklerini birbirine dolayarak çamurlu topraklarda büyüyerek yayılanlar, seni yıldırmak için her türlü seti çıkarırlar karşına, aşamazsın zannederler. Ama işte yanılırlar. O setler çamurdandır çünkü ve balçığa bulanmaz aydınlıkta yürüyenler. Sayıca az olsalar da savaşçı doğanlardır onlar. “Vazgeç, görmezden gel. Sen mi değiştireceksin nasır tutmuş düzeni?” telkinlerine maruz kalanlar, etraflarındakilerin...

Acı, aynı dili konuşur

Acı, aynı dili konuşur

Yan yana duruyorduk kasapta. Belki kırk yıllık müdavimleri olan, eskilerden bugüne gelmiş bir kasap. Modern zaman baskısına yenilmiş. Nostaljisini kaybetmiş. Emektarları ayrılmış. Hizmet anlayışı fabrikasyona dönüşmüş. Gönlünce eskiyememiş bir yer. Ben biliyorum da o bilmiyor belli ki… Benden önce gelmiş, siparişini vermişti. O da, ben de, birbirimiz için herhangi biriydik. Beklerken dayanamadı. “Babam hep buradan alırdı, sizin iyi müşterinizdi” dedi. Durakladı. “Ama artık alamıyor. Öldü babam”… Sessiz çığlığı, kalbimin duvarlarına çarptı. Bir tepki bekledi ama gelmedi. Kasap, hafifçe ve mecburiyetten başını salladı ve etleri doğramaya devam etti. Havada asılı kalan çığlığının görünmez parçacıklarını tek tek toplamak ister gibi, son bir...

Kendini Dinle Bir

Kendini Dinle Bir

Vicdanım, hayatım boyunca taşıdığım en büyük yüküm oldu. Elbette ben de yaygın kabul gören akıl oyunlarıyla, “hak edenler” ve “hak etmeyenler” ayrımı yapabilirdim ömrümce; ne var ki o zaman vicdandan değil bencilce bir karşılıklılık ilişkisinden söz edilebilirdi sadece.   Yalnızca hak edenleri ayrıştırarak vicdanlı olmak, karşılığında bir beklentiyi de beraberinde getirir. Böyle olduğunda katıksız bir vicdandan değil ham bir hesaplaşmadan söz edilebilir ancak. Oysa vicdan insanın kendi özüne dönük bir yüzleşmedir; karşılık alamayacağını ve hatta görünürde zarara uğrayacağını bile bile, ayrım gözetmeyen bireyin kendisine karşı arıtılmış saflıkta olmasıdır.  Zorlu bir sınavdır vicdanın hükümranlığında yaşamak; aldığın nefesin her evresinde, seni sınamak...

Ruh Eşi

Ruh Eşi

Bu ruh eşi meselesi kadar beni boğan bir şey yok. Tanrım, ne kadar heyecansız ve sıkıcı! Düşünüyorum da insan neden ruhunun bir benzerinin daha peşine düşer ki. Yani ille de kendinin bire bir aynısını arıyorsan, kendi yükünü iki kat çekeceğine yalnız yaşa daha iyi. İnsan kendisine neden tekrar tekrar katlanmak ister, aklım ermez benim.  Ruh dediğin, çalkantılarla geçen bir tekamül yolculuğunun biricik seferisidir. Vardığın yol, ulaşacağın hakikat limanının daima gerisindedir. Öylesine uzun bir yolculuktur işte… Gidersin gidersin de, varmazsın, varamazsın. Nice sefer daha ömrünü tamamlayıp, tekrar doğman gerekir. Öyle hamdır çünkü ruhun. Şimdi düşün ki bir de bu yolculuğu ruhunun...

Ölümsüz Sarmal

Ölümsüz Sarmal

Dilediğin kadar diren. Bundan önceki tüm hayatlarında beni seçtin ve bu hayatında da yine istediğin ben oldum. Neyindim bilmiyorum ama hep yakınındaydım varlığının. Ruhun her yeni doğuşunda izlerimi sürdü ve tekrar tekrar buldu beni. Kimisinde hiç kavuşamadık ve hatta tanışamadık bile belki de ama benliğin hep benimdi, bu yaşamda da olduğu gibi…