Bu ruh eşi meselesi kadar beni boğan bir şey yok. Tanrım, ne kadar heyecansız ve sıkıcı! Düşünüyorum da insan neden ruhunun bir benzerinin daha peşine düşer ki. Yani ille de kendinin bire bir aynısını arıyorsan, kendi yükünü iki kat çekeceğine yalnız yaşa daha iyi. İnsan kendisine neden tekrar tekrar katlanmak ister, aklım ermez benim.
Ruh dediğin, çalkantılarla geçen bir tekamül yolculuğunun biricik seferisidir. Vardığın yol, ulaşacağın hakikat limanının daima gerisindedir. Öylesine uzun bir yolculuktur işte… Gidersin gidersin de, varmazsın, varamazsın. Nice sefer daha ömrünü tamamlayıp, tekrar doğman gerekir. Öyle hamdır çünkü ruhun. Şimdi düşün ki bir de bu yolculuğu ruhunun ikizi ile yapıyorsun. Kendi hamlığın yetmedi bir de ikizinin ki… Çekilir mi o yol! Nasıl edineceksin o zaman, senden başka olandan. Aynı şeylere gülmek, aynı şeyleri sevmek, birlikte kızmak, birlikte tapınmak. Biri nasıl hissediyorsa diğerinin de aynı şekilde hissetmesi, birini ne mutlu ediyorsa diğerinin de aynı mutlulukla bezenmesi. Hep birbirine bir yaranma hali. “Senden farklı düşünmüyorum, sana aykırı düşmüyorum” kabulü üzerine bir hayat kurmak. Sürekli bir uyum, aksaksız anlaşma sıradanlığı. Günahın bile aynısını işlemek. İfade ederken dahi içim daraldı. Yaşam kaotik bir alandır ve huzurun ardına düşmek, gerçek üstü bir saflıktır. Ruh eşini aramak ya da “buldum” sanrısı ile sığınıp kalmak, bu kaostan sakınmak için kolaycılığa kaçmaktır.
İnsanın kendisini yansıtanı arayışı, “birbirimize öyle benziyoruz ki, çok iyi anlaşıyoruz” savı, kendi olma yolculuğunun daha epeyce başında olduğunu düşündürür bana. Elbette, birliktelikte haz vermeyen mutlak bir uyumsuzluğun pençesinde çırpınmamalı. Ne var ki, cazibeden dem vuruyorum ben; mücadelenin cazibesinden. Ben karşımdaki ile aynı düşünmezken onu anlayabilmeyi isterim. Benden pek çok farklı yönünü çözümleyebilmek için uğraşmanın derdine düşmek isterim. Ben gülüp geçerken onun neden ağladığını duyumsayabilmek isterim. İnsanı en çok insanın büyüttüğü gerçeği ile zor kazanımları tekrar tekrar deneyimlemek isterim. Kendine benzemeyeni reddetme hırçınlığı barındırır aykırılık. Farklılığı kabullenebilmenin olgunluğuna erişmek isterim. Ben, büyük bir aşkla severken, tutku ile vazgeçebilmek; delice özlerken, arkamı dönüp gidebilmek; gittiğimde nefessiz geri dönmek; döndüğümde kalmamak isterim.
Bir kavgası olmalı insanın hayatta. Onu büyüten, eğiten, tekâmülünde yolunu açan, benliğini eşsiz kılan bir kavga. Kendine has, benzersizliğine has, yegane oluşuna has bir mühürü olmalı ruhun; sırları, kendi dergahında saklı olan. Böyle ruhların ikizi yoktur; yansımalarını aramaya öykünmezler, özgürlüğün egemenliğinde. Göz alıcı yalınlıkları ve sadece kendileri kadar biricik ruhların yoldaşlığı vardır kutsal yolculuklarında…