Gidersin de Varamazsın

Gidersin de Varamazsın

Her şeyin üzerine geldiği zamanlar olur. İnsanlar, olaylar, yaşadıkların, duydukların, öğrendiklerin, müdahale edebildiklerin, önlemekte aciz kaldıkların, sevdiklerin, sevmediklerin, artık sevmek istemediklerin… Daha büyük bir sistem içinde olup bitenler; kanına dokunanlar. Acımasızlık, kötülük, savaşlar, katliamlar, annelerin feryatları, bundan beslenenler, gericilik, yobazlık, rant, istismar, cehalet, cehaletin sadece cahil olanı değil edindiği güç ile seni de ittiği kör kuyular… Giderek hürriyetinden yoksun bırakılman, medeniyete, aydınlık zihinlere hasret kalman, çaresizlik, büyük bir öfke… İnsanların kalplerinde barındırmadıklarına şahitlik ettiğin sevginin yoksunluğundan büyüyen o ürküten karanlık. Kıskanç olanlar, haset olanlar, içleri fesat, hain olanlar… Acı çekene merhameti olmayanlar, ayrımcılık yapanlar, ahiret adına kula zulmedenler. Zulmedenlere biat...

Benlik

benlik

⁠İçimde köksüz bir sevinç. Belki de dipsiz bir boşluğu, derinlik sarhoşluğu zannetmek yanılgısı. Bir umut için bin yılgınlığa direnmek. ⁠Hayatın içinde izler aramak; ümit etmek için sebeplerin peşine düşmek. Avuntuların gerçeküstülüğüyle yüzleştikçe, aldatmacaların dehlizinde kör adımlar atmak… ⁠İnsan kendini ne zaman mutlu hisseder? İğde kokulu bir bahar esintisi nefesine dolduğu zaman mı ya da o mavi kelebek bir günlük ömründe, çizgilerle dolu avuçlarına konmayı seçtiğinde mi? Ay tutulduğunda mı mutlu olur insan ya da dünya küre insanoğlunun ellerinde daha can vermedi diye mi… Zihnin karanlık girdabı her teselliyi yutarken, neden mutlu hisseder insan? Şafak sökmese de yüzü güneşe değdiği için...

Saklı Köprü

Saklı Köprü

Mor zamanlardan geçiyoruz sevgilim. Kısa öyküler gibi yaşadığımız anlar. Biri diğerine bağlanıyor. Dokunsana ellerime, geçmişin tazeliği, avuçlarımızda yaşlanıyor. Hangi umut bizi taşıyan bugüne. Sevinçlerimize öykünen eskimiş hüzünler, gölgelerce peşimizde. Yaşadıkça alışır mı olduk dersin hayata. Ne zamandır erken doğuyor, sabahsız günler. Biz sıkıca tutunuyoruz yine de… Bir çizgi de sen çek göz altlarıma bugün. Ne fark eder, daha gencim yarından. Parlat gülüşlerini, severken kalbimi. Ben hep benim öyle değil mi… Dün büründüm gecelere. Uyanışım yarından kalma cılız sevinçlere. Gövdesi bir çınar ömrün. Can suyu yeter mi kurumuş çentiklere. Sakladıkça görünür oldu izleri içimde büyüyen filizlerin. Kıskanırlar gösterme köklerini. Onlar budadıkça...

PANDORA’NIN KUTUSU BÖLÜM II

PANDORA’NIN KUTUSU BÖLÜM II

İnsan kılıklı duru iblislerin geçmişlerini irdeleyebilir sarraflıktaysanız, ilk yaşlarından kalma ağır bir dışlanmışlık, yalnız bırakılmışlık, ihmal edilmişlik, değer görmemişlik çukuruna itelendiklerini görürsünüz. Bu ezilmişliğin yol açtığı onarılmaz bir özgüvensizlik, acizlik, kendinden tiksinerek öz varlığını beğenmeme ve kendini mutlak eksik bulma, ömürleri boyunca peşlerini bırakmayan illettir. Bu sebeple kendilerinde olmayan ne varsa sahip olanlara karşı nefretle beslenen bir öykünme ve kıskançlık taşırlar. Beraberinde de zarar verme temel içgüdüsü! Onarılamaz bir küçüklük kompleksi ile yaşamak. Bu sebeple gücünü değerlerden, güzel ahlaktan, iyilikten, erdemden almak yerine, düzenbazlıkla, türlü manevralarla ve yanaşmalıkla erk sağlamak. İnsanlığı ile kıymet yaratamadığından alavere dalavere ile güç odaklı statüler...

Pandora’nın Kutusu BÖLÜM I

Pandora’nın Kutusu BÖLÜM I

Sizin hayatınıza insan kılıfı altında kaçınamadığınız bir kötülük karıştı mı hiç? Hatta kapıyı kendi ellerinizle açmanıza sebep masumiyetiniz, hayat dersiniz oldu mu? Karşınızda dikilen, kendisini öyle ustalıkla gizleyebilen bir fenalık ki, su katılmamış bir gudubet. İşte mahareti de burada. İyi insanlara kendini “Duru İyi” gibi gösterebilen “Duru İblis”. Ahh, o canım Duru ismine yazık, böyle bir bulaşla yan yana anılmak! Peki kötülük nedir? Kötülük sadece canlıya kastetmek midir? İnsana, hayvana, doğaya eziyet etmek midir? Haksız kazanç edinmek veya dünyayı yağmalamak mıdır? Bunların hepsi doğru işleyen bir adalet sistemi içinde cezai karşılığı olan suçlardır şüphesiz. Peki ya hukuksal düzende karşılığı olmayan...

İnsanın Müsveddeleri

İnsanın Müsveddeleri

Çok gibi görünen insanlar tanıdım, ne de azdılar. Öyle azdılar ki aslında yoktular. Parlattıkları müsveddeleriydi görünen, aldananı kurdun tuzağına çeken. İnsan olma erdeminin yoksunluğunda hiçleşmiş olmalarındandı azlıkları. Lime limeydi karakterleri, kedilerin eşeleyip etrafa savurduğu ciğer parçaları gibi bütünlüksüz.  Öyle kaplamıştı ki benliklerini iblisin karanlığı, siyahtı gözleri ve ışıksızdı. Yozlaştırdıkları sistemlerin, altın varaklı koltuklarına oturan talancılardı onlar, yağmaladılar haklarını habersiz olanların. Kibirli istilacılar, ne de ahlak yoksunu ve ucuzlar…  Kendilerini dev aynalarında görürlerken zannedilenin aksine kendilerini seven değil, kendilerinden nefret edenler onlar. Değersiz ve eksik oldukları hezeyanını taşıdıkları bilinçaltlarını bastırarak, hayranlık elde etmeye çalışan, kendilerini sevilebilir hale getirmek için eylemleri sınır...

Karma

Karma

İstesem de duramam önünde yaşayacaklarının. Herkesin yolu kendi karmasına doğru. Bu senin kefaretin. Sen ham olanın peşindesin, uzağındasın özün. En ağır önyargıların, yarasa gözlerinde gizlediğin emellerin, örseleyerek insanlığını acıttıkların, aklının gece siyahında beslediğin sevgisizliğin yönlerini çevirdiler, sana doğru yaklaşıyorlar. Hissediyor musun… Yaşattıklarını yaşamadan ölmeyi dileyemezsin. Hazırlan yüzleşmeye. Ruhunun çiğliğinden utandığında güzelleşeceksin…

Kırmızı Çizgi

Kırmızı Çizgi

Kırmızı çizgi, ‘kabul edilebilir son nokta’ olarak tariflenmiş sözlükte. Meali, sabrın taşması. Sabır, sükunet ve nezaket sahibi akil insanlarda taştığında, ortalığı durmadan velveleye verenlerden büyük bir farklılık taşır. Bu farklılık gözü kara bir kararlılıktır. Kararlılığın izleyeceği yola set çekmeye çalışmak döngüyü harekete geçirir. Döngü, her hamlede daha büyük bir ateşin fitillenmesini tetikler. Ateş, yangını başlatır. Kovalarla su ile söndürülemez olur. Tavsiye edilen, çırakların, ustaların sabrını taşırmamalarıdır.

Işıklı Evren

Işıklı Evren

Elbette zor bir yıl oldu. Ne var ki zorluğu bildiğimiz sebeplerden değil inemediğimiz derinliklerdendi. Öyle şeyler yaşandı ki, görünenin ardındaki perdeyi aralamayan, farkındalığını bir dirhem geliştirmeyen, vicdanını emellerinin önünde tutmayan, iyiliğe değil harisliğe yönelen, gezegenin dönüşümü ile uyumlanamadı. Oysa, olağanüstü bir sınavdı yaşanan. Karanlığımız ile yüzleşmek, sevginin gücü ile kalbimizi arındırmak, kendimizden yana olmanın körlüğünden hoşgörünün aydınlığına kavuşmak, akışda kalmamıza sunulmuş eşsiz armağanlardı. Kimimiz hediyelerimizi aldık bağrımıza bastık; kimimiz evirdik çevirdik, bir kenara fırlattık. İşte o fırlatıp atanlarımız, değişimin devinimine en hazırlıksız olanlarımız. Onlar hakikati bulmaya yönelmedikçe, kendi sığlıklarını arş zannetmeye devam ederken, arayışlarını sürdürenler öncesiz bir yolculukta nice eşsiz...

Benlik, Arayış ve Kavuşum…

Benlik, Arayış ve Kavuşum…

En zorlarından biri belki de bu defa ki… Hissettiklerim ile ifadelerim arasında bir köprü kurabilecek miyim bilmiyorum. Kelimeler nasıl dökülecek kalemin kurşunundan onu da erdiremiyorum. Bir zırhı delip geçer mi sözcükler ya da çarptığında dağılarak göğün tozuna mı karışır kestiremiyorum. İnsan, ender bir deneyim olarak bir diğer insan ile yaşamı boyunca iki farklı yolculuğun içinde olabilir. Bu yolculuklardan görünen ve derinliksiz olanı dünyevi, görünmeyen ve ebedi olanı ise ruhanidir. Bunu ender kılan ise her ikisinin de dünyevi varoluşta birbirlerine olan tezatlıklarının, şefkat yoksunluklarının ve bir çınarın dallarına tutunur gibi birbirlerinde iyiliğin oluşumunu göremeyen dirençlerinin gerçekliğine inanmaları fakat istemlerine rağmen ayrı...