Kategori: DENEMELER

Home / DENEMELER
“SİYAH KUĞU” – 3. BÖLÜM
Yazı

“SİYAH KUĞU” – 3. BÖLÜM

KISA GİRİŞ:

“Bizimki yaralı bir aşk hikayesi” dedi. Sesinde, kim bilir ne zamandır içinde gizlendiği yosunla örselenmiş kabuğu yararak, başını gökyüzüne kaldırmaya hazırlanan, taze bir umudun yankısı vardı. O umut, şimdi beni de sarmıştı… Karanlığın siyahına alışmış gözleri, güneşe ilk defa çevrildiğinde kamaşırsa eğer, kör olmadan önce göreceği son insan benmişim gibi baktı yüzüme. Varlığımın değerini taçlandıran bu tanıdık yabancıya, şimdi ezeli bir şefkat duyuyordum…

Devamı 5 Nisan’da…

“SİYAH KUĞU” – 2. BÖLÜM
Yazı

“SİYAH KUĞU” – 2. BÖLÜM

Uçağım anons edilince ayaklandım. Benimle birlikte malum yan masadaki grup da hareketlendi. Demek ki aynı uçakta olacaktık. Can sıkıntım arttı. “Umarım birinden biri ile yan yana oturmam” diye geçirdim içimden. Çekim alanımı biliyordum; bu alengirli meseleler nasılsa bulurdu beni. Tanışma ihtimalinin, kaçındığım telaşına kapıldım.

Yolculuklarda, tanımadığım insanlarla tanışma hevesi, oldum olası gelişmemiştir bende. Aslında itiraf etmeliyim ki, görünen sosyal ve girişken yönlerime karşın, iç dünyamda hızlı sıkılan, belki de burcumun sebep olduğu astrolojik deformasyon ile karşımdakinin saklı gerçeğinin peşine düşen, bulduğum ipuçları bana keyif vermemişse, ıssızca uzaklaşan biriyimdir. Sezgilerime güvenirim. Yapay olan, samimiyet barındırmayan hiç bir insan davranışından haz etmem. Biri söze, “bu konuda mütevazi olamayacağım” diye başlarsa, bu sığ kibiri barındıran insanı keşfetme arzum, çorak topraklarda kök salmayacak bir cılız fide olarak kalır. Çoğu için sıradan görünen sözlerde, ben saklı taşkınlığı, niyeti ya da imayı buluveririm. Bu durum, karşımdaki ile mesafeyi açmam için etkili bir katalizördür. Kısaca, tekinsiz yanılgılarımı çözmeye çalışarak, dirençli gelişen bilinç seviyemi keşfe meraklı; göründüğümün aksine, zor biriyimdir.

İşte bazılarını paylaştığım ikircikli huylarımın ışığında, bu yolculukta da, yeni birileri ile tanışma heyecanı duymadığım gibi, birbirlerine bir yabancı gibi davranmış bu ikili oynayan çift ile de kesişmeyi hiç hedeflemiyor, şahit olduğumdan fazlasını öğrenmek istemiyordum. Yeni sorgulamalara gebe vesveselerimden de uzaklaşmıştım. Kendi meselelerimle zihnim epeyce doluydu. Bir an önce yerime oturmaya, düşüncelerimin güvenli sığınağında, seyahati bitirmeye can atıyordum.

Ama işte öyle olmadı. Servis aracında otururken karşımda, merdivenlerden çıkarken önümde varlığını sürdüren hikayenin erkek figürü, ki artık K. diye bahsedeceğim, uçakta benimle aynı sırada orta koltuğa geçiverdi. Ben de koridorda hemen yanına. Kadın yakınlarda değildi. “Neyse” dedim içimden. “Oralı olma. Bu sadece bir tesadüf!”. Hemen koltuk cebindeki dergiye yöneldim. Rastgele sayfaları çevirmeye başladım. Dergi bulamasam, acil durum kitapçığını ezberlemeye hazırdım. Cam kenarında oturan 10 yaşlarındaki çocuk ise, hemen arkasında ve böylece uzağına düşmüş olan annesinin ihtimamından kurtulmak istercesine, uyumaya hazırlanıyordu.

Uçak henüz havalanmıştı ki, söze her an girmeye öykündüğünü, kıpırdanmalarından hissetmeye başladığım K., hiç ummadığım bir hamle yaptı. “Bizi yakaladınız!” dedi. Sesinde olağandışı bir nezaket ve kibarlık vardı. Hafif bir teselli gayesi taşır gibi, kendisine doğru döndüm. Gerçekleşmesinden sakındığım bu durumdan saniyeler içinde kurtulmam gerekiyordu. “Meraklanmayın, uçuş korkunuz varsa bile fark edilmiyorsunuz” dedim. “Neyse ki havalandık, iyi yolculuklar”. Diyaloğu kopardığımdan ve niyetin yönünü çevirdiğimden emin, tekrar dergime yöneldim. Kısa süreli bir sessizlik oldu. Ama hayır burada bitmemişti. Yanımda oturan usta oyuncu, sahnenin perdelerini bu kadar hızlı kapamaya hiç niyetli değildi.

“Ben CIP’deki durumu kastettim” dedi, aynı özenli ve seçili hitabetle. “Bizi yakaladınız!”. Beni bir tasdike zorlayan bu yabancıya, duymak istediğini söylememekte kararlıydım. Aklına güvenen insanların sazan avına çıktıklarında avlanmalarını izlemek ayrı bir keyiftir çoğu zaman. Aynı ölçüde incelikle, “epey kalabalıktı CIP gerçekten de; neyse ki rötar olmadı” dedim. Dergiye zoraki ilgim iyice azalmış, aynı satırlara gözüm takılı, okuyor gibi yapmaya devam ediyordum. İlle de bir şeyler anlatmak istiyorsa, samimi davranması yeterliydi. Oysa o, gördüklerime ilgimi ölçmek için kendince beni sınıyordu.

İyice inadım tutmuştu. Yeni imalarda bulunursa, yanıtlarımı tamamen tuhaflaştırmaya hazırlanıyordum. Daha fazla sürdüremedi. “Tanımadığımız biri, sessiz tanığımız oldu, o’da sizsiniz” dedi. “Aslında size mahçup olduk”… Ağırdan alarak, “neden? ne oldu?” diye sordum; umursamaz bir sıradanlığın zırhına bürünmüştüm. “Kız arkadaşımla tanışmıyor gibi davranmamız, sizin gözünüz önünde cereyan etti” dedi. “Ah evet” dedim; kadından da soğukkanlıydım. “Seyahatlerde pek çok anlık kare takılıyor insanın gözüne, aynı anda da geçip gidiyor. Beni ilgilendiren bir durum değil. Durmayınız üzerinde”. Beni sohbete çekemediğine razı olsun istiyordum ancak biliyordum ki, vazgeçmeyecekti. Neden kendim gibi inatçılar çıkar ki hep karşıma… Şu yıldızların dizilimini hiç anlamıyorum!

“Hem aslında biz tanışıyoruz sizinle” dedi. İşte şimdi ikinci perde açılıyordu. Hali, tavrı, özgüveni, konuşmalarındaki ölçülü ama otoriter baskınlığı, güçlü bir konumda olduğunun gözden kaçmaz işaretleriydi. Kapitalist düzenin sözü geçen iş adamlarından biri olması muhtemeldi. Bir yazar, bir şair, bir memur, bir hekim ya da ne bileyim bir küratör olduğunu varsaymak mümkün değildi.

“Nereden tanışıyoruz?” diye sormamı beklediğinden kuşku duymuyordum ama kendine has biriyle sohbet açmaya çalıştığını nasıl olsa idrak edecek, bir noktada pes edecekti. Yanıt vermedim. “Etkili bir sunum yaptınız, Yalın Fikirli Kadınlar Platformu’nda” dedi. “Değindiğiniz konularda, bizim ekipler de epey çalışma yapıyorlar”. Artık emindim. O gün davet edilenler CEO, yönetim kurulu üyeleri, GM’ler, Başkanlar gibi kimselerdi. Sektöre özel bir toplantıydı. “Bizim ekipler” derken taşıdığı garantörlüğe bakılırsa, saydığım profillerden biriydi. Sesinin tonundaki keskinliği arttırdı. İsmimle hitap ederek, “Anlamlı çalışmalar bunlar” dedi. Demek ismimi de biliyordu. Şaşkınlığımı gizlediğimden emin, “Teşekkürler” dedim, mecburiyet yüklü bir çekimserlik ile. Sohbeti ilerletmekle kazandığı zaferin tadını acelesiz çıkarıyordu. Yeni bir hamleyi karşılamaya hazır mıydım?. “Sonra kısaca tanıştırıldık sizinle” diye devam etti. “Ancak ilginiz dağınıktı, birileri vardı sürekli yakınınızda”. Durdu. Esirgediğim ilgiye karşılık elindeki kozları birer birer çıkarıyordu. İstifimi bozmadım. “Ben anımsayamadım tanıştığımızı, mazur görün” dedim. “O gün gerçekten de kalabalıktı”…. Bunu derken yüzüne dikkatlice baktım bu defa. Evet, ben de hatırlamıştım. Üstelik tanıştıran kişi dahi gözümün önünde sağır bir gölge gibi duruyordu.

Peki bütün bunlar ne demekti şimdi? Bin bir düşünce geçiyordu aklımdan; neden açık ediyordu sanki kendisini. Sonuçta ben gizli şahittim. Madem ki çevrelerimiz ortaktı, neden iyice ifşa ediyordu durumu; hiç mi çekinmiyordu onu ele vermemden. Kağnı ile gidiyormuş gibi zamanın akışı yavaşlamıştı. Bu ağırlığın, jet hızına dönüşmesini bekliyor, seyahat biran önce bitsin istiyordum…

“Siyah Kuğu” – 1. Bölüm
Yazı

“Siyah Kuğu” – 1. Bölüm

Dedikodu sevmem ama bunu paylaşmam lazım. Nasıl olsa, anlatacağım kişileri ben de tanımıyorum. Gözlem yapmak, seyahatlere renk katmanın yollarından biridir; hem de yazmak için malzeme yaratan beklenmedik bir bereketi vardır…

Bugün İstanbul’dan Ankara’ya dönüyorum. Havaalanında, ‘uçakla sık seyahat edenler (CIP)’ salonundayım. Yanımdaki masada bir çift oturuyor. Samimi bir sohbet içindeler. Yan yanalar ve hatta el ele. El ele olmaları konu değil elbette ancak istemsiz biçimde dikkatimi çekiyor. Birbirlerinin elini masanın altından tutuyorlar. 40’lı yaşların sonlarındalar. İçimden tebessüm ediyorum; “herhalde bir ayrılıktan sonra böyle diz dize tekrar bir araya geldiler” diyorum ya da belki de ikinci bahar… Ortama göre bu kadar romantizm fazla zorlayıcı çünkü… 

Bu düşünceler, saniyeler içinde aklımdan geçiyor ve sonra ilgimi kaybediyorum. Bir zaman sonra kadın, masanın karşısına geçiyor ve böylece çaprazıma düşüyor. Elinde telefon birilerini yönlendiriyor. Burnumun dibinde konuştuğu için direktifleri duyuluyor. Belli ki bir yönetici. Aynı şekilde erkeğin de bir iş adamı ya da bir profesyonel olduğunu düşünüyorum. Üçümüz de birbirimizi fark ediyoruz. 

İzleyen dakikalarda bir başka grup hızlıca masaya yöneliyor. Kadın ve erkekle tokalaşıyorlar. Muhtemelen aynı şirketten kişiler. Hemen iş konuşmaya başlıyorlar. Aslında hala ilgimi çeken bir durum yok. Sadece çok yakınımda oldukları için konuşmalar kulağıma çalınıyor.

Derken içlerinden biri kadına dönüyor ve özür diliyor. Erkeği kast ederek, “sizi tanıştıramadık hem de geç kaldık, kusura bakmayın” diyor. Kadın soğukkanlı. “Sorun değil, biz de telefon görüşmeleri yapıyorduk zaten” diyor. Ayaklanıyorlar; böylece az önce el ele tutuştuğu erkekle tanıştırılıyor. O ana kadar meşgul olduğum telefon ekranından, şaşkınlıktan doğan bir tepki ile başımı kaldırıyorum, erkekle göz göze geliyorum sonra kadınla. Yoğun tedirginliklerini hissediyorum. Sanki tanışıyormuşuz ve bana yakalanmışlar telaşı ile gizlenmek isteyen halleri zihnime takılıyor. Malum, yıllardır insan yönetimi alanında çalışıyorum. Az biraz anlıyoruz beden dilinden. 

Yaşlarının geçkinliğine ve durumun tuhaflığına bakılırsa, muhtemelen biri veya ikisi de evli. Aynı çevrenin içindeler ve başta arkadaşları olmak üzere, belli ki yakın veya uzak kim varsa, yanıltarak yaşıyorlar. Tanık olmanın can sıkıntısı peydahlanıyor. Evde bekleyen eş ya da eşlerin kim bilir belki de duymakta oldukları kuşkuları, içlerini kemiren kurtların hayatlarında yarattığı tahribatı aklımdan geçiriyorum; ya da olan bitenden habersiz yanılgı ile sürdürdükleri yaşamlarını… Aldatanların, olası suçluluk duygularını ya da vicdan hesaplaşmalarını nasıl yönettiklerinin, kendilerini hangi mazeretlerle avuttuklarının, bu yasaklı hayatı sürdürmek için ne çok numara çevirdiklerinin izlerini arıyorum anlık. Belli belirsiz bir tiksinti duyuyorum. 

Şüphesiz bir sürü başka senaryo olabilir; işin gerçeği böyle olmayabilir. Henüz başlamış bir ilişkiyi paylaşmak istemeyen çiçeği burnunda bir çift olabilirler örneğin. Benim ki yalnızca seçeneklerden birine göre bir anlatım. 

Sadece bir anlığına, meşru olmayan bir durumun varlığını kabul edelim ve hatta bir başkasına yönelmek için kendilerince geçerli sebepleri olduğunu da varsayalım. Peki sonuç değişir mi? Bu senaryoda olmakta olan adil değil, dürüstçe değil, mertçe değil. Aksine, korkakça. İkiyüzlü ve riyakarca. Bir başkasını hayatına alacak kadar bir diğeri ile bitmiş bir ilişki varsa, yüzleşmekten kaçmak neden? “Ya sürmezse, elimdeki konfordan da olmayayım” hesapçılığı neden? Bu ikili sürdürülen yapay hayatlar neden? “Evimdeki cebimde, gönlümdeki elimde” sahteciliği neden?… 

İşte bir seyahat de, aklımda bu düşüncelerle gelip geçiyor ya da kim bilir, belki de henüz başlıyor…