Var mısın?

Var mısın?

Zordur benim güven basamaklarımdan tırmanmak. Tepeye ulaşabilmek için, tökezlememiş olmak gerekir. İlk seferde tamamen güvenmek üzere başlar her ilişkim. Sıcaklık, duruluk, samimiyetle sunarım dostluğumu. Sırdaş olmak, saklı bir sığınak olmak, armağanıdır gerçekliğimin. Ancak hızlı duyumsarım karşımdakinin özünü. Niyetini en derinlerden bulup çıkarırım. Sağduyum rehberimdir. İki yüzlülüğü, haseti, sinsiliği, hesapçılığı, kurnazlığı, saflık barındırmayan bir kalbi, Kaf Dağı’nın arkasına gizlese karşımdaki, kalbimin duru görüsünden saklayamaz. Böyleleri için en acı olanı, yeniden güvenilmemek üzere dostluğumu kaybetmeleri, hayatımdan kayıp gitmeleridir. Ne bir tartışma ne bir ima. Kendi yok oluşlarının farkındalığından uzak, kıyımda köşemde yaşamaya devam ederler. Sevgimin asalakları gibi… Hayatımın içinde olabilmeyi, aldıkları hazzı sürdürebilmeyi isterler. Kabullenmek kaybını sahici içtenliğimin zor gelir. Oysa giderek kıyılarımdan dönülmez uzaklara savrulurlar. Ayırdına bile varmadan, rüzgar alıp götürmüştür kimliksiz benliklerini. Zihnimde bir küçücük anı, kalbimde en ufak bir tortu bile bırakmadan…

Bazı duygular arıtılmış saflıktadır. Güven duygusu, bunların başında gelir. “Biraz güveniyorum” diye bir aralık yoktur. Ya güvenirsin ya güvenmezsin yolunun kesiştiklerine. Ya yoldaşın olmaya devam ederler ya da arkanda bıraktığın izdüşümü olmayan kesik zaman dilimlerinin arasında hafızandan düşerler. Pek çok konuda hoşgörüme rağmen, bu konuda tutarlı biçimde netim. 

Affetmekse affedelim, bağışlamaksa bağışlayalım olanı biteni. Zira zordur bu yükleri sırtlanmak. Ama güven istismarcılarına tekrar güvenmek mi? Ben yokum, kusura bakılmasın. “Suçluyu kazırsan altından insan çıkar” felsefemin yansımadığı tek alan güven duyguma uzanıldığı alandır. Eski dostlar bilir beni de yenileredir seslenişim. Bana bağlanmadan bir durun, düşünün derim. Hazır mısınız keşfedilmeye ve güçlü müsünüz yeterince kendinizle yüzleşmeye…