İyi gelmiyor bana bu akşam üzerleri Bu zihnime dolanmış düşünceler Aklıma takılan dalgın çehren Issızlığa çarpan sesin Sensizliğim, bana iyi gelmiyor Neredesin, kiminle şu an Kime emanet tuzlu tenin Alaylı kıvrımları tebessümünün Esintiye karışan ıhlamur kokusu Bu ürperti, bana iyi gelmiyor Dilimde mühürlü sözcükler Adaya giden vapur Dalgalarda sallanan kayık Bu gördüğüm sen misin limanda Her yerde yansıman, bana iyi gelmiyor
Boşver
İnsanlar sana kötü hissettirir, hissetme İnsanlar sana iyi hissettirir, kapılma Dostlukların olur, sarıl da bağlanma Düşmanların olur, tanı da korkma Ne sevmek için mecbur hisset kendini Ne itmek için hayatı öteye kendinden Bırak nasılsa öyle olsun be yek tanem Öperim seni o küskün yeşili gözlerinden
Bağlam
Özlüyorum seni çok Sen gidince bahar da yok Gün akşama dönmüyor Ellerim güneşe değmiyor Mevsimin adı yok Kaçırma gözlerini anılardan Sök köklerimi yalnızlığımdan Kapılma tenha uzağıma Darmadağınığım anla Ürküyorum yoksunluğundan Gri kara rengi hasretinin Ağır bozgun sensizliğim Gözlerim vurgun yeri Feri sönüyor sözcüklerin Zaman sonsuza akmıyor Sahibisin almadığım nefesimin
Anlatma Bana Kendini
Böyle değildim eskiden. Çabuk sıkılır oldum artık her şeyden, dikkatim hızlı dağılıyor. İlgimi çekmek zorlaştı. Daha az arıyorum artık daha çok sevdiklerimi. Sanki eskitmek gibi geliyor hayalini sevdiğim yüzleri, o içimin titrediği sesleri. İçinde olduğum kalabalıklar yaş aldıkça daha çok bilir, daha çok ahkam keser oldular ve ben giderek daha az bildikçe açılıyor aramızdaki fark. Onlar anlattıkça ben susuyorum. En bilinenleri en bilinmez gibi anlatıyorlar gözlerimin içine bakarak. Diyorum ki içimden, “Ben seni tanıyorum. Sen o kendini çok beğenensin, sen o az bilip çok öğretensin, sen o kendini en elde edilemez zannedensin. Oysa avuçlarımdasın, tutmak istesem seni…
Sakin Kal
Bazen bir yarık açılır kalbinde, çok aniden, beklenmedik biçimde ansızın. Derin sarsılırsın. Çıkmazlarla kuşanırsın. İşte öyle zamanlarda bırak zaman doldursun o yarığı, usulca. Sen sakin kal. Düşme peşine, yapay çabalara girme. Akışa karış. Bir ağacın reçinesi ile yapışır gibi nasıl kaynadığını göreceksin o boşluğun kendiliğinden, iz bırakmadan kutsal varlığında…
Yüzleşebildiğin kadar güçlüsün
Öyle kıyısından köşesinden ürkekçe ilişerek, ucundan tutarak değil; bodoslama dalmalısın hayatın içine. Yüzleşebildiğin kadar güçlüsün çıkmazlarınla…
Hainimi Tanıyorum
Kimi zaman en büyük iyiliğini, kendini gizlemeyi başarmış, sana karşı en hain olana sunarsın. Yolunu açarsın, desteklersin, o sönük hayatına, sihirle dokunursun. Kalbin, iyiliğin saflığı ile çarpar. Karşılıksız sunduğun bu armağanın seni mutlu ettiği kadar, onu da mutlu ettiğine inanırsın. Görmezsin, bilmezsin oysa, onun kalbindeki zift siyahı ihtirası. Ve sonunda daha fazla dayanamaz Tanrı. Senin farkına varamadığını, görmezden gelemez olur. Gösterir sana saklı haini. “İyice tanı, bil onu” der. “Sevgili hainim, seni tanıyorum. Ama sen henüz bilmiyorsun, kalbindeki karanlığı gördüğümü. Bil ki o karanlık, bizim gibiler aydınlıkta yürürken, senin çıkmazın olacak ve tekrar sarsıldığında, iyilik bulmayacak seni asla aynı cömertlikle...
Özü Sarmalamak
Ender olur bu bana. Tamamen gitmek arzusu. Denizin üstünde ufuk çizgisine doğru coşar adımlarla, giderek gözden kaybolmak. Ne mağrur bir kucaklaşma, sonsuzlukla… Belki İstanbul etkisi. Bostancı’da denize dönük yüzüm, çiçekçi kadının yakınında bir bankta oturuyorum. Onun her günkü ekmek telaşı; bende ise bu materyalist döngüye tek günlük mola verme şaşkınlığı. Gerçek bir mola. Canımdan çok sevdiklerimi bile yanıma almadığım bir mola. Tüm kaygılardan, hüzünlerden, telaşlardan arınmış, kimseyi düşünmediğim, kimseyi özlemediğim, kimsenin varlığını duyumsamadığım, tek başına ve hür… Şair de böyle mi hissetmişti acaba. Sadece kendinle olmak ve güneş kamaştırırken gözlerini, yetmek kendine…
Neden?
5 N formülünü bilenleriniz vardır. Aslında operasyonel süreçlerde optimizasyon amaçlı kullanılır. Ancak ben bunu kendime göre arıtarak, problemli durumları çözmek üzere uyarlarım çoğu zaman. Aşağıda paylaştığım uyarlama tamamen benim kendi kişisel yaklaşımımı yansıtmaktadır. Dolayısı ile varsayıma dayalıdır ve bağlayıcı bir niteliği bulunmamaktadır. Yöntemin esası şöyle: “Kök nedeni” yani temel sorunu bulabilmek için 5 defa “neden?” sorusu yöneltilir. Her cevap yeni bir “neden?” sorusu ile irdelenir ve nihayet kök (esas) neden bulunur ve sorun çözülür. Rasyonel, ölçümlenebilir ve somut yanıtlar verebilmek esastır. Benim yıllar içinde belli bir olgunluk seviyesine getirdiğim uyarlamamı ise aşağıda örneklendirerek paylaşıyorum: Bu yöntemi, sizi çıkmazlarınızdan ve ön yargılarınızdan...
İnanç
Mesleğim gereği işim insan ve sistem. Kişilik testleri/envanterleri ile de epeyce uğraştım. Bütün bu yılların sonunda bana en zor, ulaşılması ve yönetilmesi en güç insan profilini sorsalar, tereddütsüz “kendisine inancı olmayan” profil derim. Bu tip insanların kendi potansiyellerini keşfedebilmeleri için yıllar boyunca pek çok emek verdim. Kaynakları, araçları, fırsatları, mesleki ve hatta kişisel deneyim ve yetkinliklerimi doğrudan veya dolaylı seferber ettim. Nihayetinde acı bir biçimde tespit ettim ki, bu öz inançsızlık durumu, kişilerin kesinlikle bilinçli olarak yaptıkları bir tercih. Başaramadıkları ve başlarına gelen ne varsa, başkalarını suçlayarak yaşamak, bunun vicdani yükünü, tercihen kendilerine en yakın olanların omuzlarına yıkmak ve bu...
- ÖNCEKİ YAZI
- 1
- …
- 16
- 17
- 18
- …
- 22
- SONRAKİ YAZI