Yıldım özlemekten seni Yılmadığı kadar güneşin doğmaktan Yoruldum göğsünde hasretin Yorulmadığı kadar düşmekten Baharın tenine cemrenin Usandım bilmeden kimseler Usanmadığı kadar dönmekten dünyanın Yaklaşsana sevgilim Durma öyle uzanamadığım gecelerde Cennet değilim ki kurumasın bahçelerim Unut tüm sözcükleri Dinle almadığım nefesi Sensiz sığınaklarda Bittim özlemini saklamaktan Ağrıyor değmediğin gözlerimHayalini sessizce taşımaktan
İmtihanmış Yaşanan
Afetin, acının, yoksunluğun, tükenmiş hayatların ortasında fakat her türlü konforun güvencesinde, “Bu bir imtihan” demekle olmuyor. Makam gereği görev yaparak, bolca brifing alıp, etrafında gücün boyunduruğu altında yaşayarak ecdatlarının geleceğini sağlama almış kalabalıkların mide bulandıran sahteciğinde, ayağına taş değmeden, tüm kaynakların seferber edildiği refah hayatına aynı gün geri dönmekle olmuyor. Üzüldüğünü belli eden o suya çizilmiş yüz ifadesi ve şefkat lütfederek, hastanede bir kaç yaralı eli tutmakla olmuyor. İnsanların başlarına evleri yıkıldıktan sonra, yıkılandan daha kalitesiz konutlar yapmayı vaat etmekle fakat bir yandan da birincil sorumluluğu hazinesindeki parayı saklamak ve mücbir koşullarda halkın insanca yaşamasını sürdürmeyi sağlamak olan Cumhuriyet’in kurumları...
Hangisin sen… Toprağı kurutan mı daima filizlenen mi…
Hayatım boyunca başarısızlık diye bir kavramın varlığına inanmadım. Eylemler ve sonuçları vardır. Eylemlerin oluş biçimini ise tavrımız, kararlılığımız, değerlerimiz, durumları birbiri ile ilişkilendirme becerimiz, uyum yeteneğimiz, duygusal dayanıklılığımız, kendimize inancımız, özgüvenimiz, azmimiz, geliştirdiğimiz niteliklerimiz, çalışkanlığımız, fırsatları kavrama ve faydaya dönüştürme öngörümüz, kendimizi ifade etme biçimimiz ve hepsinden önemlisi ahlaki ve vicdani ilkelerimiz belirler. Benim için “başarmış” olanlar asla kendilerinin varlığını sürdürmek pahasına diğerlerinin varlığına set çekmek üzere her türlü insani olguyu yok sayan, adil davranmayan, toplumun ve bireyin yararına hareket etmeyen, yanlışın karşısında durmayan, tek taraflı menfaat gözeten, adamcı, kayırmacı, işbirlikçi, örtbasçı, göz yuman, güçlü olana itaat edip, zayıf gördükleri...
Sen hüznün resmini yapabilir misin, işin kolayına kaçmadan ama…
Sığınmadan, dilinden düşen sözlerin boğazında görünen düğümüne ne de ay ışığı vuran gözyaşının tek tanesini damlatmadan yüzüne ve kederi gölgelemeden derin gamzesini, dünyanın en ışıltılı çehresini çizebilir misin… Baktığımda öyle parlasın ki gözleri, soluksuz bir duygu dağlasın yüreğimi. Razı et beni düştüğüm uçurumun mutluluk olduğuna, savrulurken çıkmaz girdaplarda. Sen, neşeli bir namenin kucağında, acılı bir ruhu gizleyebilir misin… Sanki uzanacakmış gibi tuvalden ve beni de çekecekmiş gibi kendi cennetine, ıssızlığım kainatı kaplasın, yanında olamadığım her nefeste. Başka hiç bir insan evladı bu çehrenin yaydığı mutluluğu yaşamamıştır ve başka hiç bir sevinç böylesine coşkuyla sarmalanmamıştır diye inandır beni, her baktığımda kızıl...
Güzel ve Çirkin…
Hukuk düzeni, çoğunluğun azınlığa tahakkümü değildir. Bu ilke, kurumlarda da aynen korunabilmelidir. İş ahlakından yoksun, zaafları ve menfaat ilişkileri olan çoğunluk, katıksız ilke ve değerlere sahip bir avuç insanı, yarattıkları her türlü manipülatif ortamın baskısı altında boyunduruk altına alabileceklerini hesaplarlar. Doğru ve iyi olanı inkar ederek, yapıyı dinamitlemeyi sürdürürler. Bu tarz ortamlarda, kamil azınlığın bireysel mücadelesinin yanı sıra, organizasyondaki yasa koyucuların da adil ve erdemli bir yönetimden yana olmaları gerekir. Yol ayrımı bu noktada başlar. Ya besledikleri çakallar, sistemi çöküşe götürür ya da yetiştirdikleri nitelikli ekipler, yapıyı geleceğe taşır… Şüphe götürmez gerçek ise, şikayet edip ortaya hiç bir varlık koyamayanların,...
Mektup
Canım arkadaşım; Aklın takılmasın vefasız olana, arayıp hatırını sormayana. Bilmez misin onların aslı buydu da, boyadıkları maskeleriydi senin gördüğün. Menfaat ortaklığıdır daima onları bir arada tutan diğerleri ile; seninle ilgili değil ki iyilik yoksunluğunda çırpınmaları… Evriliyorlar, sabırlı ol, hala çok uzağındalar saf insan olma halinin. Nasıl anlatsam sana, öyle büyük bir şans ki yaşadıkların, eşsiz bir deneyim bu içinden geçmekte olduğun. Durma kocaman sevin; bu dersler, senin edinimlerin… Hoşgörülü ol, benliklerinin küçüklüğüne. Yüceleşmek için daha çok zaman var önlerinde. Henüz bu kadar işte dünyaları; küçük hesaplar ve büyük korkularla geçer hayatları. Kimin yanında görünmeliler, kimin uzağında durmalılar, kimden ne menfaat...
- ÖNCEKİ YAZI
- 1
- 2
- 3
- 4
- …
- 22
- SONRAKİ YAZI