Hayatım boyunca başarısızlık diye bir kavramın varlığına inanmadım. Eylemler ve sonuçları vardır. Eylemlerin oluş biçimini ise tavrımız, kararlılığımız, değerlerimiz, durumları birbiri ile ilişkilendirme becerimiz, uyum yeteneğimiz, duygusal dayanıklılığımız, kendimize inancımız, özgüvenimiz, azmimiz, geliştirdiğimiz niteliklerimiz, çalışkanlığımız, fırsatları kavrama ve faydaya dönüştürme öngörümüz, kendimizi ifade etme biçimimiz ve hepsinden önemlisi ahlaki ve vicdani ilkelerimiz belirler.
Benim için “başarmış” olanlar asla kendilerinin varlığını sürdürmek pahasına diğerlerinin varlığına set çekmek üzere her türlü insani olguyu yok sayan, adil davranmayan, toplumun ve bireyin yararına hareket etmeyen, yanlışın karşısında durmayan, tek taraflı menfaat gözeten, adamcı, kayırmacı, işbirlikçi, örtbasçı, göz yuman, güçlü olana itaat edip, zayıf gördükleri üzerinde ezici, diğerlerini geliştirmeyen, kibirli, takas ilişkileri sayesinde oturdukları koltuklar ve edindikleri unvanlarla kimlik kazanmış, küçüklük kompleksine sahip kimseler değildir.
Başarılı olanlar fark yaratanlardır, ezberleri sorgulayanlardır, değişimi başlatanlardır, mücadelesi olanlardır, yılmayanlardır, pes etmeyenlerdir; tekrar tekrar deneme ve yeniden başlama gücüne sahip, sorumluluk alan, fırsatçılara rağmen değişim için fırsat yaratan, tutarlı, kayıplarını zaferleri olarak görebilen ve daima bir yol olduğunu bilenlerdir. O yolda rehberlik edenlerdir.
Ben diyebilirim ki özel hayatımda ve özellikle ailemde kutup yıldızı kabul ettiğim bu nitelikte insanların minnet duyduğum varlığı ile geliştiğim halde, uzun yıllardır devam eden iş hayatımda, bu çok özel vasıflara sahip sadece bir elin beş parmağını geçmeyecek sayıda insanla yolum kesişti. İşte bu bir avuç insan, inandıklarıma inananlardı…
Diğerlerinin yolunu aydınlatan bu özel insanları daima izledim, yıllar boyunca tutarlılıklarını gözlemledim, kurdukları insan ilişkileri, krizleri yönetme biçimleri, çalışma alışkanlıkları, uyumlu prensipleri, başarıyı bireysel menfaatleri ile eşdeğer görmemeleri, korkusuz, minnetsiz kişilikleri, hiç bir kişiselleştirilmiş tavır taşımamaları, yollarına her daim taş döşeyen zorba örgütlenmeleri hayatlarının merkezine almamaları, cesaretleri, eriştikleri sonuçlarla yarattıkları başkalık ve farkındalık, insanların hayatlarına değmeleri ve güvenilirlikleri, bende daima olağanüstü bir kabul ve saygı uyandırdı.
Öyle insanlar tanıdım ki, öyle küçük, öyle zavallı, yarattıkları kirlilik ile çalıştıkları organizasyonlara, içinde bulundukları ekiplere, iş ortaklarına, paydaşlarına, arkadaşlıklarına, yaşadıkları topluma ihanet eden, iki yüzlü, güvenilmez, kıskançlık ve dedikodu ile beslenen; bunlara karşı ağır bir acıma hissi besledim. Şairin dediği gibi “onlar ümide düşman, serip gelişen hayatın düşmanı, onlar sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman” idiler, anladım. Ne var ki, yarattığım etki alanı zaman zaman bu kötücül olanları, bir mıknatıs gibi hayatıma çekti. Fakat hep geldikleri gibi de gittiler.
Bana kimse başarısızlık korkusundan söz etmesin eğer mücadele gücü, kararlılığı, kendine güveni ve hedefleri varsa.
Bana kimse başarmış olmaktan bahsetmesin eğer tavrı, değerleri ve bir gelecek vizyonu yoksa. Böyleleri, vadeleri dolduğunda hatırlanmayacaklar ve kimsenin hayatına anlam katan neferlerin ışığına bürünemeyecekler, ne yazık…
Değerleri olan insanlarla yol alın ve kendinize inanmaktan asla yorulmayın. Ben hayatım boyunca ölürcesine böyle yaptım. Hangi gafil yıldıracakmış, şaşarım… Duygusal dayanıklılığınız zayıfsa, öz değerlendirme konusunda noksanlığınız olabilir. Bunun farkında olmak ve bir gelişim alanı olarak odaklanmak sonuç yaratır, unutmayın!
O inanç var ya o inanç, o azim, cesur olanın karşısına her türlü zorluğu çıkaran o niteliksiz yığınlara ve sistem asalaklarına rağmen vazgeçmeyen o bir avuç insan var ya, işte onlarla temiz kalacak bu dünya, yaşadığımız bu hayat ve bırakacağımız gelecek….
Onlardan biri olun, ömrünüzün tek anında dahi güçlükler karşısında asla vazgeçmeyin ve gücünüzü daima kendinizden alın…