Her zorluğu fırsat görerek, yolunu kendi açmalı insan. Sadece duygusal dayanıklılığı olanlar, yılmayanlar ve gücünü daima kendine olan inanç ve özgüveninden alanlar başarabilir…
Belki de onlardan birisin, tutun kalbime
Bazen birilerini seversin. Gerçekten seversin ama… Göz ucuyla takip edersin. Usulca, naif. Aralarda bir telaş peşlerine düşersin; Oradalar mı diye. O güvenli uzaklıkta duruyorlar mı diye. Oysa o birilerinin böylesi sevildiklerini bilmeleri mümkün değildir. Neden mi? Bir tanışıklık bile yoktur çünkü aslında veya bir kesişme ihtimali bile bulunmaz, uzak gelecekte dahi. Ya da bilirsin birbirini de, kapanmaz mesafeler vardır arada. Böylece sürüp gideceği, kaçınamayacağın gerçeğindir. Kabullenişindir. Düşünürsün o halde; neden sevdiğine sebepler bulmaya çalışırsın. Tanışmadığın veya pek az tanıdığın ya da hemen hiç yakınında bulamayıp da kimi zaman karşılaştığında dakikaları bile bulmayan kısacık sohbetlerde, o birileri sana kendilerini nasıl anlatmış...
Hey Özgürlük
En son ne zaman, tüm benliğine yayılan huzurun dinginliğinde, yaradılışına minnet duydun? Sanki, bedenin sana ait değilmiş ve ruhun bir tüy hafifliğinde, avuçlarından esen meltem rüzgarlarına kapılıp, gözden kaybolmuş gibi sonsuz evrene karıştın?. Fakat, yanıtlamadan önce iyi düşün. Anlık bir hazzı tariflemek değil benim seni de içine çekmeye çalıştığım… Yalın bir akşamüstü, elinde sana anı unutturan bir romanın, zamanın akışını hızlandıran gerçek üstülüğü ya da kulağına çalınan Stavroz’un tüm huzursuzluğuna perde çeken minimalist ritmi değil duyumsamanı istediğim. Sevdiklerinin yanında ve güvende olmaları ya da aynaya baktığında gözlerine yansıyan ve sadeliği ile hoşnut kaldığın aydınlık çehren de değil… Ne, kırlangıçların göçünü...
Şahlanmaya Hazırlan
Ufuk çizgisinin bittiği yerde, daima ve yeniden başlayacaksın. Seçimlerin, senin rehberlerin. Rehberlerine her uzandığında, açtıkları yol için minnet duyacaksın. Yaşadıkça ve sadece, gücünü tüm benliğin ile kendinden alacaksın. Ancak o zaman, bu gücün masumiyetinden, berraklığından ve öz varlığını egemen kılan iradesinden, diğerleri için de cesaret ve umut olacaksın…
Fikrimde Mor Salkımlar
Gidesim var, mıhlanmış gibi suskunluğa… Tüm sözcükleri bırakıp ardımda, ne uzaklara ne de yakınlara, bilinmez sahipsiz topraklara… İlk defa ben iz bıraksam ayak bastıkça ve izlerim silinse attığım her yeni adımda. Başım göğe değse ve avuçlarım nehirlere; gündüzler yıldızlarla kuşansa ve geceler lavantalarla… Öyle dingin olsam ki, tomurcukların açtığını duyabilsem ve sesi çınlasa kulaklarımda, dönüşen kelebeğin kozalağında… İçimden taşsa sevincim ve coşsa mor salkımları ağaçların, güneş yakmasa ve üşümesem gecelerin ayazında… Bilseler nerede olduğumu ama bildikleri yere varılmasa; varsalar olduğum yere ama benden bir delalet bulunmasa… Öyle gitmiş olsam ki, demlense dönüşlerim dinmez hasretlerin barınağında. Unutarak özlesem avutan seherleri ve...
Aşk İspat ister mi?
Malum yaz geldi ve uyanan doğa ile birlikte, bu aşk meşk meseleleri de iyice zembereğinden koptu. Sürdürülebilirliği olmayan ve tüketilmek üzerine kurulan ilişkiler, kendine has dinamikleri içinde belli bir gerçeklik ve hatta masumiyet taşır. Bir aldatmaca ekseninde kurgulandığı tüm taraflarca malum olduğundan, kimsenin kimseyi yanıltmadığı, sonu başından belli bir kapalı gişe oyundur nihayetinde. Ne izleyicisi biter ne de tiyatro metni değişir. Ne var ki, meraklısı için izlenesi olsa da senaryosu anlatmaya değer bir başkalık barındırmaz. Tam da bu sebeple, oyuncuları bir çekim alanı yaratmaz. Benim daha ziyade durumun sosyolojik ve psikolojik boyutu açısından ilgimi çeken çiftler, özellikle evli olup, birbirlerine...
Hayatın kendisini tekrar ettiğini düşünürsün oysa o aldatmacaların peşindedir…
Hangisi Gerçek
Ne güzel yıllardı. Gençlik yılları. Tarifsiz iyilikte insanlar vardı çevremde. Dünya hep bozuk bir yerdi ama bütün o insanlar iyiydi. İyiydiler işte. Kendimizceydi tasamız, mühim zannettiğimiz masum dertlerimiz… Kalplerimiz temizdi, vicdanlarımız aydınlık. Çok sevdiklerimiz ve uzaktan bildiklerimiz vardı. Ama sevgimizden payına az düşenler bile şimdi düşünüyorum da kucaklanmaya değermiş. Dünyayı kurtarırız zannederdik. Öyle emindik ki fikirlerimizden, birbirimize kenetli düşüncelerimizden, yanlışı azimle karşımıza alabilecek cesaretimizden… Meğer gücümüz bilgeliğimizde değil, el değmemiş yüreğimizdeymiş. İnsan ne kadar beter olabilir ki, 18’inde, 19’unda, 20’sinde. Sanki bir serap gibi. O iyi insanlar, o vahada kaldılar… Sonra yol aldık. Her yeni adımda, birileri belirdi yanıbaşımızda. Renkleri...
- ÖNCEKİ YAZI
- 1
- …
- 3
- 4
- 5
- …
- 22
- SONRAKİ YAZI