Kategori: BLOG YAZILARI

Home / BLOG YAZILARI
Kendini Dinle Bir
Yazı

Kendini Dinle Bir

Vicdanım, hayatım boyunca taşıdığım en büyük yüküm oldu. Elbette ben de yaygın kabul gören akıl oyunlarıyla, “hak edenler” ve “hak etmeyenler” ayrımı yapabilirdim ömrümce; ne var ki o zaman vicdandan değil bencilce bir karşılıklılık ilişkisinden söz edilebilirdi sadece.  

Yalnızca hak edenleri ayrıştırarak vicdanlı olmak, karşılığında bir beklentiyi de beraberinde getirir. Böyle olduğunda katıksız bir vicdandan değil ham bir hesaplaşmadan söz edilebilir ancak. Oysa vicdan insanın kendi özüne dönük bir yüzleşmedir; karşılık alamayacağını ve hatta görünürde zarara uğrayacağını bile bile, ayrım gözetmeyen bireyin kendisine karşı arıtılmış saflıkta olmasıdır. 

Zorlu bir sınavdır vicdanın hükümranlığında yaşamak; aldığın nefesin her evresinde, seni sınamak üzere sayısız tuzaklar çıkarır karşına hayat. Menfaatlerinin baskın olması, benliğinin galip gelmesi, manevi ödüllerin beklentisine kapılman için uğraşır. Sen yine de biricik iyiliğini sunmayı seçersin. Bunun sebebi iyi bir insan olduğun için değil vicdanlı bir insan olduğun içindir. 

Vicdan sahibi olmanın bağışlayıcı olmak ile de doğrudan bir ilişkisi yoktur çünkü bağışlayabilmek başka bir erdem derecesidir ve bu asalete erişmek, zorlu bir diğer yolculuktur. Ne var ki, bağışlayamadığın halde vicdanının sesi, öfkenin önüne geçiyorsa ve aldığın haz, verdiğin zararın meyvesi değil ise, hıncının değil vicdanının hükümdarı olursun.

Yine de bu yük bazen ağır gelir işte…

Ruh Eşi
Yazı

Ruh Eşi

Bu ruh eşi meselesi kadar beni boğan bir şey yok. Tanrım, ne kadar heyecansız ve sıkıcı! Düşünüyorum da insan neden ruhunun bir benzerinin daha peşine düşer ki. Yani ille de kendinin bire bir aynısını arıyorsan, kendi yükünü iki kat çekeceğine yalnız yaşa daha iyi. İnsan kendisine neden tekrar tekrar katlanmak ister, aklım ermez benim. 

Ruh dediğin, çalkantılarla geçen bir tekamül yolculuğunun biricik seferisidir. Vardığın yol, ulaşacağın hakikat limanının daima gerisindedir. Öylesine uzun bir yolculuktur işte… Gidersin gidersin de, varmazsın, varamazsın. Nice sefer daha ömrünü tamamlayıp, tekrar doğman gerekir. Öyle hamdır çünkü ruhun. Şimdi düşün ki bir de bu yolculuğu ruhunun ikizi ile yapıyorsun. Kendi hamlığın yetmedi bir de ikizinin ki… Çekilir mi o yol! Nasıl edineceksin o zaman, senden başka olandan. Aynı şeylere gülmek, aynı şeyleri sevmek, birlikte kızmak, birlikte tapınmak. Biri nasıl hissediyorsa diğerinin de aynı şekilde hissetmesi, birini ne mutlu ediyorsa diğerinin de aynı mutlulukla bezenmesi. Hep birbirine bir yaranma hali. “Senden farklı düşünmüyorum, sana aykırı düşmüyorum” kabulü üzerine bir hayat kurmak. Sürekli bir uyum, aksaksız anlaşma sıradanlığı. Günahın bile aynısını işlemek. İfade ederken dahi içim daraldı. Yaşam kaotik bir alandır ve huzurun ardına düşmek, gerçek üstü bir saflıktır. Ruh eşini aramak ya da “buldum” sanrısı ile sığınıp kalmak, bu kaostan sakınmak için kolaycılığa kaçmaktır. 

İnsanın kendisini yansıtanı arayışı, “birbirimize öyle benziyoruz ki, çok iyi anlaşıyoruz” savı, kendi olma yolculuğunun daha epeyce başında olduğunu düşündürür bana. Elbette, birliktelikte haz vermeyen mutlak bir uyumsuzluğun pençesinde çırpınmamalı. Ne var ki, cazibeden dem vuruyorum ben; mücadelenin cazibesinden. Ben karşımdaki ile aynı düşünmezken onu anlayabilmeyi isterim. Benden pek çok farklı yönünü çözümleyebilmek için uğraşmanın derdine düşmek isterim. Ben gülüp geçerken onun neden ağladığını duyumsayabilmek isterim. İnsanı en çok insanın büyüttüğü gerçeği ile zor kazanımları tekrar tekrar deneyimlemek isterim. Kendine benzemeyeni reddetme hırçınlığı barındırır aykırılık. Farklılığı kabullenebilmenin olgunluğuna erişmek isterim. Ben, büyük bir aşkla severken, tutku ile vazgeçebilmek; delice özlerken, arkamı dönüp gidebilmek; gittiğimde nefessiz geri dönmek; döndüğümde kalmamak isterim. 

Bir kavgası olmalı insanın hayatta. Onu büyüten, eğiten, tekâmülünde yolunu açan, benliğini eşsiz kılan bir kavga. Kendine has, benzersizliğine has, yegane oluşuna has bir mühürü olmalı ruhun; sırları, kendi dergahında saklı olan. Böyle ruhların ikizi yoktur; yansımalarını aramaya öykünmezler, özgürlüğün egemenliğinde. Göz alıcı yalınlıkları ve sadece kendileri kadar biricik ruhların yoldaşlığı vardır kutsal yolculuklarında…

Ölümsüz Sarmal
Yazı

Ölümsüz Sarmal

Dilediğin kadar diren. Bundan önceki tüm hayatlarında beni seçtin ve bu hayatında da yine istediğin ben oldum. Neyindim bilmiyorum ama hep yakınındaydım varlığının. Ruhun her yeni doğuşunda izlerimi sürdü ve tekrar tekrar buldu beni. Kimisinde hiç kavuşamadık ve hatta tanışamadık bile belki de ama benliğin hep benimdi, bu yaşamda da olduğu gibi…

Anlatma Bana Kendini
Yazı

Anlatma Bana Kendini

Böyle değildim eskiden. Çabuk sıkılır oldum artık her şeyden, dikkatim hızlı dağılıyor. İlgimi çekmek zorlaştı. Daha az arıyorum artık daha çok sevdiklerimi. Sanki eskitmek gibi geliyor hayalini sevdiğim yüzleri, o içimin titrediği sesleri. İçinde olduğum kalabalıklar yaş aldıkça daha çok bilir, daha çok ahkam keser oldular ve ben giderek daha az bildikçe açılıyor aramızdaki fark. Onlar anlattıkça ben susuyorum. En bilinenleri en bilinmez gibi anlatıyorlar gözlerimin içine bakarak. Diyorum ki içimden, “Ben seni tanıyorum. Sen o kendini çok beğenensin, sen o az bilip çok öğretensin, sen o kendini en elde edilemez zannedensin. Oysa avuçlarımdasın, tutmak istesem seni… 

Sakin Kal
Yazı

Sakin Kal

Bazen bir yarık açılır kalbinde, çok aniden, beklenmedik biçimde ansızın. Derin sarsılırsın. Çıkmazlarla kuşanırsın. İşte öyle zamanlarda bırak zaman doldursun o yarığı, usulca. Sen sakin kal. Düşme peşine, yapay çabalara girme. Akışa karış. Bir ağacın reçinesi ile yapışır gibi nasıl kaynadığını göreceksin o boşluğun kendiliğinden, iz bırakmadan kutsal varlığında…

Hainimi Tanıyorum
Yazı

Hainimi Tanıyorum

Kimi zaman en büyük iyiliğini, kendini gizlemeyi başarmış, sana karşı en hain olana sunarsın. Yolunu açarsın, desteklersin, o sönük hayatına, sihirle dokunursun. Kalbin, iyiliğin saflığı ile çarpar. Karşılıksız sunduğun bu armağanın seni mutlu ettiği kadar, onu da mutlu ettiğine inanırsın. Görmezsin, bilmezsin oysa, onun kalbindeki zift siyahı ihtirası. Ve sonunda daha fazla dayanamaz Tanrı. Senin farkına varamadığını, görmezden gelemez olur. Gösterir sana saklı haini. “İyice tanı, bil onu” der. 

“Sevgili hainim, seni tanıyorum. Ama sen henüz bilmiyorsun, kalbindeki karanlığı gördüğümü. Bil ki o karanlık, bizim gibiler aydınlıkta yürürken, senin çıkmazın olacak ve tekrar sarsıldığında, iyilik bulmayacak seni asla aynı cömertlikle bir daha. Üzüleceğim senin için yine de. Sevinmelisin buna, inan bana; bağışlanmanı dileyeceğim aynı duru kalple, çırpınırken sen kendi dipsiz cehenneminde”…

Özü Sarmalamak
Yazı

Özü Sarmalamak

Ender olur bu bana. Tamamen gitmek arzusu. Denizin üstünde ufuk çizgisine doğru coşar adımlarla, giderek gözden kaybolmak. Ne mağrur bir kucaklaşma, sonsuzlukla… Belki İstanbul etkisi. Bostancı’da denize dönük yüzüm, çiçekçi kadının yakınında bir bankta oturuyorum. Onun her günkü ekmek telaşı; bende ise bu materyalist döngüye tek günlük mola verme şaşkınlığı. Gerçek bir mola. Canımdan çok sevdiklerimi bile yanıma almadığım bir mola. Tüm kaygılardan, hüzünlerden, telaşlardan arınmış, kimseyi düşünmediğim, kimseyi özlemediğim, kimsenin varlığını duyumsamadığım, tek başına ve hür… Şair de böyle mi hissetmişti acaba. Sadece kendinle olmak ve güneş kamaştırırken gözlerini, yetmek kendine…

Neden?
Yazı

Neden?

5 N formülünü bilenleriniz vardır. Aslında operasyonel süreçlerde optimizasyon amaçlı kullanılır. Ancak ben bunu kendime göre arıtarak, problemli durumları çözmek üzere uyarlarım çoğu zaman. 

Aşağıda paylaştığım uyarlama tamamen benim kendi kişisel yaklaşımımı yansıtmaktadır. Dolayısı ile varsayıma dayalıdır ve bağlayıcı bir niteliği bulunmamaktadır. 

Yöntemin esası şöyle: “Kök nedeni” yani temel sorunu bulabilmek için 5 defa “neden?” sorusu yöneltilir. Her cevap yeni bir “neden?” sorusu ile irdelenir ve nihayet kök (esas) neden bulunur ve sorun çözülür. Rasyonel, ölçümlenebilir ve somut yanıtlar verebilmek esastır.

Benim yıllar içinde belli bir olgunluk seviyesine getirdiğim uyarlamamı ise aşağıda örneklendirerek paylaşıyorum:

Bu yöntemi, sizi çıkmazlarınızdan ve ön yargılarınızdan kurtarabilecek bir araç olarak uygulamaya karar vermek, atacağınız ilk adımdır. Bu ilk adımın temel koşulu, hep olması gerektiği gibi kendinize karşı dürüst olmak ve cevapları kasıtlı veya kasıtsız manipüle etmemektir.

Şimdi olumsuz (önyargılı/duygusal) davrandığınız bir örnek üzerinden ilerleyelim: 

Diyelim ki güvendiğiniz bir insanın, beklemediğiniz bir anda güveninizi kırdığını düşünüyorsunuz ve hatta buna kayıtsız şartsız inanıyorsunuz. Şimdi yaralı bir kaplansınız ve size göre iyileşmenizin tek yolu, aynı şekilde yaralamak. Peki ya kendinize bu zararı veren yine kendiniz iseniz? Nasıl iyileşeceksiniz?

Önce derin bir nefes alın. Kendi kendinize kalın, zihninizi olabildiğince boşaltın, odaklanın ve “Neden böyle davrandı?” diye sorun. Aklınıza ilk gelen cevap (somut verilerden gitmediğiniz seçeneğinden hareketle), muhtemelen manipülatif ve duygusal bir cevaptır. Örneğin cevabınız, “bana zarar vermek için böyle davrandı” ise, yüksek olasılıkla kök nedene inmenizi güçleştirecek ön yargı duvarına çarpmışsınız demektir. 

Bu nedenle ilk yanıtınız duygusal gerekçeler içerdiğinde, önünüzde iki seçenek vardır. Ya, sonraki “Neden?” sorularını, bu duygusal ve yanlı zemin üzerine inşa ederek sormaya devam etmek ya da bu ilk manipülatif ve derinliksiz cevabınızı dikkate almayarak üzerinde tekrar düşünmek ve tarafsızlığınızdan emin olduğunuz yeni rasyonel yanıtlarla ilerlemek. Ancak biz, pesimist senaryo ile örneklendirmeye devam edelim:

Diyelim ki, “zarar vermek” cevabından eminsiniz veya kendinizi buna inandırmak size daha kolay, rahatlatıcı ve yönetmesi kolay geliyor. 

O halde 2. “Neden?” sorusunu sorun. “Neden bugüne kadar güvendiğim biri bana zarar vermek istesin?”. Eğer cevabınız, “çünkü o hain biridir” ise, akıl oyunları devreye girer. Yani hain idiyse, neden güvendiniz? Bu noktada kendiniz ile çeliştiğinizi fark edip, dolayısı ile ilk cevabınızın yanlı olduğunu kavrayıp, filmi başa sarabilirsiniz ve gerçekçi cevaplar ile başlayıp, çözüme giden yolda ilerleme fırsatını kendinize sunabilirsiniz.

Ama biz pesimist senaryomuz ile devam edelim. (Muhtemelen bilinç altınızda bu olumsuz yanıt işinize gelmektedir ve onun bir hain olduğunu kendinize ispat etmek, birincil meseleniz olmuştur). 

Peki madem öyle, durmayın devam edin. 3. “Neden?” sorusunu sorun. “O bir hain ise ben hangi zararları verdiğini gördüm ve neden yine de güvendim?” Aslında bu noktada en yanlı hareket eden insan bile tökezleyebilmeli ve gizli manipülasyonunun farkına varabilmelidir. 

Bir diğer ifade ile inandığı bu hainliği ispatlayacak örnekler sıralayamıyor ise, bu olumsuz yargıya nasıl varabildiğinden kuşku duymalıdır? Veya tam aksine hainliğe ilişkin geçmişten örnekler sıralayabiliyor ise neden yine de güvenmiştir ya da kişiyi güvenine layık görmüştür? 

Şimdi biz yine de cevaplardaki çelişkilere rağmen kişinin hain olduğunu ve zarar verdiğini destekler örnekler bulduğunuzu varsayalım ve “o halde neden güvendin?” sorusuna çünkü “ben iyi niyetli biriyim, üzerinde durmadım” yanıtı ile kendinize yeni bir yol açtığınızı kabul edelim. 

Bu durumda 4. “Neden?” sorusunu sormanız gerekir. “Neden hainliğini bildiğim ve bana/çevresine zarar vermiş birine, iyi niyetle güvendim ve önlem almadım?”.  İşte burada hala tökezlediğinizin farkında değil iseniz, kök nedenden iyice uzaklaşmışsınız demektir. Muhtemelen yanıtınız, “Başıma ne geliyorsa, insanlar iyiliğimi hak etmediği” için şeklinde olacaktır. 

Peki sizce bu soyut yanıt sizi kök nedene götürür mü? “Acaba, ben yanılıyor olabilir miyim?” diye sorgulamayan ve kendisini tek taraflı mağdur gören veya tam aksine bile bile lades diyerek güvenilmez birine güvenmeye devam eden biri, kendi tutumuna ilişkin kök sebebi bulamaz ise, sorunu nasıl çözebilir?

Ve sıra 5. “Neden?” sorusuna gelir. “İnsanlar neden iyiliğimi hak etmiyorlar?” diye sormanız yeterlidir. Yanıtınız, “çünkü insanlar hain!” olacaktır!

Bilemiyorum, bu abartılı örnek ile kısır döngüyü anlatabildim mi? Ben pek çok defa duygusal zeminli gerekçelerin, insanın önyargılarını pekiştirdiğini ve sonuca götürmediğini deneyimledim. Somut, açıklanabilir ve ispata dayalı olmayan her yanıt, yanlı kanaattir ve insanı yanıltır. 

Oysa ilk soruya verdiğiniz yanıt, sizi durumu çok yönlü irdeleyebileceğiniz akılcı bir silsileye yönlendirebilseydi, kök nedene ulaşıp, sorunu çözebilirdiniz. İşte o zaman ormanın yaralı kaplanı olmak yerine ormanın Aslan Kral’ı olurdunuz…

İnanç
Yazı

İnanç

Mesleğim gereği işim insan ve sistem. Kişilik testleri/envanterleri ile de epeyce uğraştım. Bütün bu yılların sonunda bana en zor, ulaşılması ve yönetilmesi en güç insan profilini sorsalar, tereddütsüz “kendisine inancı olmayan” profil derim. Bu tip insanların kendi potansiyellerini keşfedebilmeleri için yıllar boyunca pek çok emek verdim. Kaynakları, araçları, fırsatları, mesleki ve hatta kişisel deneyim ve yetkinliklerimi doğrudan veya dolaylı seferber ettim. Nihayetinde acı bir biçimde tespit ettim ki, bu öz inançsızlık durumu, kişilerin kesinlikle bilinçli olarak yaptıkları bir tercih. Başaramadıkları ve başlarına gelen ne varsa, başkalarını suçlayarak yaşamak, bunun vicdani yükünü, tercihen kendilerine en yakın olanların omuzlarına yıkmak ve bu sayede kendi konfor alanlarından çıkmayarak hiçbir zorluğu göğüslemek durumunda kalmamak, onların yaşam biçimleri. Sizin de çevrenizde böyle insanlar var ise bilin ki, siz başarmaları için ne kadar çırpınsanız da elinizden gelenden fazlasını yapsanız da onlara inandığınızı haykırsanız da ve hatta tüm dünya onlara inansa da, onlar kendilerine inanmadıkları sürece, hiçbir sonuç alamayacaksınız…