“Siyah Kuğu” – 1. Bölüm

“Siyah Kuğu” – 1. Bölüm

Dedikodu sevmem ama bunu paylaşmam lazım. Nasıl olsa, anlatacağım kişileri ben de tanımıyorum. Gözlem yapmak, seyahatlere renk katmanın yollarından biridir; hem de yazmak için malzeme yaratan beklenmedik bir bereketi vardır… Bugün İstanbul’dan Ankara’ya dönüyorum. Havaalanında, ‘uçakla sık seyahat edenler (CIP)’ salonundayım. Yanımdaki masada bir çift oturuyor. Samimi bir sohbet içindeler. Yan yanalar ve hatta el ele. El ele olmaları konu değil elbette ancak istemsiz biçimde dikkatimi çekiyor. Birbirlerinin elini masanın altından tutuyorlar. 40’lı yaşların sonlarındalar. İçimden tebessüm ediyorum; “herhalde bir ayrılıktan sonra böyle diz dize tekrar bir araya geldiler” diyorum ya da belki de ikinci bahar… Ortama göre bu kadar...

Her Şey Özüne Döner

Her Şey Özüne Döner

Kendilerine olağanüstü değer verilenler arasında pek azı, bu değerin kendilerinden değil de karşılarındakinin iflah olmaz yüce gönüllülüğünden kaynaklandığını anlayabilirler. Zaten anlayabilselerdi, atfedilen eşsiz değerde olurlardı ve pamuklara sarılıp saklanası nadidelikle göz alırlardı. Şüphesiz bu pek az rastlanır bir durumdur. Hal böyle olunca, yapılması gereken tek şey bu insanları kendi küçük dünyalarına iade etmektir. Sihrin kendilerinden değil de iyiliğin dokunuşundan olduğunu anladıklarında ve o iyilik artık onları sarmalamadığında, teneke barakalarına kimsesiz geri dönerler ve aynaya yansıyan silüetlerinde, kalplerinin karanlık kuytuları ile yüzleşirler… Dallarında olgunlaşmadan yerlere saçılan karadut taneleridir onlar. Damaklara tat vermeyen çiğlikte ve lezzetsizdirler…

Omurgalı kadınlardan korkmayın, onlar sizin korkularınızın panzehir

Omurgalı kadınlardan korkmayın, onlar sizin korkularınızın panzehir

İş dünyasının tamamen erkek egemen tepe yönetiminde, tepe kadın yöneticilerin varlığını ve başarısını kabul edemeyen erkeklerin açığa çıkan vizyonsuzlukları, yetersizlik duyguları ve kompleksleri ile çevirdikleri entrikaları; bu esnada kadının aklını ve kararlılığını idrakten aciz zavallı kibirlerinin, onları nasıl da açığa düşürdüğünü ve stratejik düşünce yoksunlukları ile takılı kaldıkları taktikleri, onları sahte apoletlerinin söküldüğü yolun sonuna getirirken, tutunmaya çalıştıkları kumdan kalelerin düşüşünü anlattığım bir kitap yazacağım ileride. Bence tutar… Kendini beğenmişlik, gerçeklerin şuurunda olabilmenin önündeki en büyük engeldir. İş dünyasında bu zafiyeti, sayısız defa ve ağırlıklı olarak erkeklerde gözlemledim ve tabii kaçınılmaz bitişlerini de…  Ne yapalım, bu vak’aların hepsi, kitaba fayda…

Düne Gülümse

Düne Gülümse

Bir anda oldu her şey Apansız tükendi sevmeler Gülüşler birden bitti Birden bitti şiirler Yığıldı ayaklarımın ucuna Eskimiş sevişmeler Öylesine çıplaktı ki Üzerini örtmedi geceler Nasıl uçtu delice Taptığım o hayaller Öylece yılgın şimdi Soğuk yüzleşmeler Arama, bitti O yakıcı, bucaksız Cazibeli güzellikler O ses o nefes O soluksuz özlemler Bir puslu hatıra çoktan Güzelliğe övgüler Yarınlarda var mı bilinmez Geçmişten sevinçler

Şu Kanadı Kırık Dünyamızda Danimarka Tarzı Mutluluk Diye Bir Şey Var

Şu Kanadı Kırık Dünyamızda Danimarka Tarzı Mutluluk Diye Bir Şey Var

Hangimiz bu resimden yayılan keyif ve huzurun tüm yaşamımızı kapsamasını ve iliklerimize kadar bu dinginlikle sarmalanmayı istemeyiz ki… İnsanoğlunun duyduğu en büyük özlem, “mutluluk”. Gerçekten de sadece anı değil, bir ömrü mutlu yaşamak mümkün olabilir mi? Olabiliyormuş işte… Hep olduğu gibi sadece bireysel bir seçim yapmak gerekiyor. Mutlu hissedebilmeyi seçmek ve böylece yaşam felsefeni, zihinsel kurgunu, insanlara hoşgörünü, durumları değerlendirme ve olanı kavrama biçimini, tümüyle bu saadet üzerine kurmak. Bir küçük maliyeti bile yok üstelik.  BM’nin 2016 “Dünya Mutluluk Raporu”na göre, dünyanın en mutlu insanları Danimarka’da yaşıyormuş. Denebilir ki, “Danimarka, insani gelişme endeksi çok yüksek ülkelerden biri, e tabii mutlu...