Author: İlkşen (İlkşen Çetintaş)

Home / İlkşen
Sakınmak
Yazı

Sakınmak

Boğulduğum tünellerden geçiyorum
Eller boğazımı sarıyor
İt sürüsü kuşanmış zaman
Haysiyetsizlikleri dibe vuruyor

Ayaklarımın dibinde serilmiş kavgalar
Haddini bilmez fırsatçı uşaklar
Kimi acz içinde kibirli, küstah
Kimi onurdan yoksun zavallı meddah

Nefes almalıyım
Bu kuyular bucaksız dar
Mutluluk orada bak
Vadi yeşil, gün doğumu al…

Anla
Yazı

Anla

Tutsana beni düşüyorum
Sessizce ölüyorum
Kalabalıklar sarmıyor
Şarkılar ağlatmıyor
Şiirlerin tadı kaçmış
Gemiler limana ulaşmıyor
Sadece sen
Tükenen ben
Ömrüm kaderime sığmıyor

Ah be İbrahim
Yazı

Ah be İbrahim

Ah be İbrahim, 1 Mayıs olmamalı senin bayramın. Sen 23 Nisan çocuğusun. Görmezler, ne büyük hayallerin…

Sen benim canımsın, canımın en yaralı köşesisin; kocaman yürekli, coşkusu varlığından taşan, minicik elleri gökyüzünü boyayan, dev çocuk. 

Sen bizim görmezden geldiğimizsin; sen çemberimizin dışında kalansın; sen o en çok sevdiklerini, umutlarını, öykündüklerini haykırırken ve sen iliklerine kadar böylesine sahiciyken, bizim yok sayıp geçtiğimizsin. Yoksunluğunun ağır yükünü kavramadığımız, arkamızda bıraktığımızsın. Bugün hatırladığımız, yarın unutacak olduğumuzsun… 

Sen, özgür hayatlarımızı elimizden almak için ilkesizce her yolu deneyenlerin, sana uzanmadığımız için, ellerine düşecek olansın. Sen çocukluğunu yitirdikçe, berrak sevinçleri elinden alınacak olan; sen zihni yıkanacak olan; sen şanlı zaferler unutturulacak olan; sindirilip, dönüştürülecek olansın. Sen Cumhuriyet devrimlerine inançsız, sen gericiliğin çıkmazına sürüklenecek olansın… Sen bugün emeği sömürülen, gelecekte işçi sınıfının onurunu taşımaktan vazgeçirilecek olansın… 

Kirlenmemiş dünyan henüz. Ne çok acıtıyor bu kalbimi bir bilsen. En sevdiğin araba, “Murat 131”, en sevdiğin şarkı, takımının şarkısı. Biz sana uzanmadıkça, giderek düşeceksin karanlığına, sana uzanan yobazlığın. Emeğini sömürdükleri gibi umutlarını da sömürecekler senin çocuk. Çöken omuzlarının, bedeninin ağırlığını taşıyamayan yorgunluğunun sebebine aklın ermesin diye, putlaştıracaklar sana kendilerini; sen hizmet ederken rantlarına, çocuk işçi ellerinle. Biat etmenin erdemsiz olduğunu; dini, dili, ırkı, mezhebi yüzünden insan ayırt etmenin en büyük insanlık suçu olduğunu değil de, hayal kurmanın, bilimin, kitapların, insan sevgisinin, demokrasinin, Cumhuriyetin en affedilmez günah olduğunu kazıyacaklar zihnine. Sen ki benim eremediğim, benim mazlum emekçim; menfaat sağlamaya alıştıracaklar seni. Kömür torbaları tutuşturacaklar eline; ısındığını sanacaksın çocuk, aydınlık geleceğe kavuşmayan gecelerde… 

Yazık ki, doğru ile yanlışı öğretemeyecek sana, kendi sosyal çevrende, yoksulluğun girdabında, cehaletin aymazlığında, çoktan yitip gitmiş olanlar. Bir taşımlık tarhanaya, ruhlarının esareti ile diyet ödeyenler. Öğretmeyecek sana kimse, evrenin sonsuzluğunu. Bugün enginlere sığmayan dünyan, yarın lime lime olacak, cehennem bekçilerinin elinde.

Hani sen gözlerinin rengini bilmiyorsun ya çocuk, sevin buna. Tek rengin yok ki senin. Senin rengin bir gün ümit, bir gün hayal, bir gün inanç, bir gün gelecek. Her gün başka renk senin gözlerin… Böyle sürüp gitse keşke masumiyetin. Aydınlık birilerimiz bulsa seni. Tutsa elini. Binsen o en sevdiğin arabaya. Radyoda, babanın en sevdiği şarkı. Senin gibi ruhlarına el değmemiş masum arkadaşlarını da alsan yanına. Okusan, öğrensen, medeniyetin ışığı aydınlatsa yolunu ve sen olabilsen keşke, en yılmaz bekçilerinden biri Cumhuriyet’in…

Masumiyet
Yazı

Masumiyet

Aynı dostlar hançerledi bizi
Hep aynı bıçakla
Duraksız kanadık biz
Tanıdığımız acıyla
Ve hep affettik
Aynı yenilmez saflıkla

Sen Onurlu Yaşa Diye Öldü Nice Onurlu İnsan, Duyuyor musun
Yazı

Sen Onurlu Yaşa Diye Öldü Nice Onurlu İnsan, Duyuyor musun

Hangi işçi, emekçi uğruna aklımızın erdiğinden, vicdanımızın hayatımıza hükmettiğinden beri sosyal demokrasiye ve ötesine inandık biz… Sömürü düzeninden neden böylesine nefret ettik ki, kapitalizme tapmak menfaatimize en uygun yol iken… Neden öldürdük biz kendimizi her ölen işçiyle madende, inşaatta, fabrikada. Neden kahrettik onlar açken bizim soframız bezenmiş diye. Ne eksikti ki hayatlarımızda, sömürülenlerin yoksunluğu bu kadar acıttı canımızı. Ne uğruna savunduk haklarını, neden satmadık devrimci ruhlarımızı, niye dönmedik davamızdan; hayatlarımızın konforuna bencilce tutunmak, ağzımızda gümüş kaşıkla doğmanın kibirini yaşamak varken.

Bu farkındalık niye; diğerinde yok diye elinde olandan saklı bir mahcubiyet duymak niye; bu günah bizim değil iken. Ne derdimizeydi bizim, eşit haklardan yoksun bırakılmış, hor görülmüş, yoksul doğdu diye yokluğa mahkum edilmiş, sınıf farkı yaratılarak onuru ezilmişlerin, insanca yaşaması uğruna, uğradıkları zulümden utanç duymak!

Kitapların dünyasında mı yaşıyoruz biz yoksa? İnsanın insanca yaşama hakkı böylesi adil, ilkeli ve hakça anlatıldığından mıdır bizim gerçek hayatta bu hayalin peşinden koşmamız… Hangi işçi, emekçi için bunca yıl anlamaya ve anlatmaya çalıştık haklarını… Bu uğurda mapus damlarının altında çürüyor nice aydın, nice zihni lekesiz, vicdanı hür vatanperver. Kandırmaca mıydı her şey? Ranta tapan, kula kulluk eden, üç kuruşluk menfaate leş kargası gibi üşüşen, sözde cahil olup, her türlü çıkarını pek ala kollamasını bilen, hırsızlığa, yolsuzluğa, yalana, talana, ucu kendine değmiyor aymazlığı ile yandaşlık yapan, Cumhuriyeti karış karış teslim eden hangi işçi, emekçisin sen; sen ki benim gözümün nuru olan…

Senin için sürgün edildi vatanından o şair; senin için Madımak’da yakıldı o ozan; senin için asıldı o üç fidan; senin için zindanlarda yattı o aydın; senin için katledildi o yazar. Sana yazıklar olsun. Helal olmasın sana, uğruna feda olan canlar ve bağrına basmasın seni bu vatan!…

İncirli Ev
Yazı

İncirli Ev

Bu anın içinde kalsam sonsuz
İncir ağacının dalları salkım salkım yüzümde
Gölgesinde yatışıyor çalkanan ruhum
Hüznüm erişemeyeceğim yerde

Bu mutluluk bana ağır
Sahici değil ki, nasıl inanmalı
Bu kedi, uyurken şefkatiyle bahçenin
Bu paspas, allı güllü
Değmemiş ki üzerine çamurlu ayak izleri
Bu reçeller, hangi gidilmemiş cennetin meyveleri
Kaosun sürgün ettiği bu sükunet
Yaşadığım dünyadan değil ki

Sadece anda bir hayal bu
Ne gerçeklik
Ne de bildiğim yaşam böyle değil
Bu sonsuzluğu çağrıştıran his
Özün kavuştuğu bu sevinç
Kapılsam, edineceğim biliyorum
Alışmamalı bu hafifliğe
Bu neşe, tanıdığım keder değil…

Aldırma
Yazı

Aldırma

İnsanlar sana kötü hissettirir
Hissetme
İnsanlar sana iyi hissettirir
Kapılma
Dostlukların olur
Sarıl da bağlanma
Düşmanların olur
Tanı da korkma
Ne sevmek için mecbur hisset kendini
Ne itmek için hayatı öteye kendinden
Bırak nasılsa öyle olsun be yek tanem
Öperim seni o küskün yeşili gözlerinden

Korunak
Yazı

Korunak

Kimi zaman kendimi hayatın kendisinden koruduğum doğrudur. Bütün o ikircikli patikalarından, üzeri albenili boyalarla sıvanmış derin çatlaklarından, güvenip de uzanılan ellerin savurduğu girdaplardan, gülen suratların karanlık mahzeninden, barındırdığı ölümden, beslediği zulümden, yalandan, dolandan, sinsinin zehirinden kendimi kaçırdığım, kör kuyularda sakladığım doğrudur. Bilirim ki kimse bulamaz beni, ışığa kendim yürümedikçe.

Pek çok insanın yakınımda olduğu, ne var ki pek azının mâbedimde yer bulduğu doğrudur. Delicesine bir tutkuyla bağlandığım, ölürcesine sevdiğim ama aynı coşkun kalbin içinde yer bulamayıp da, sökülüp atılmışların boşluğa yuvarlandıkları doğrudur. Pek çok defa aldandığım, yanıldığım, tuzla buz olduğum ama ne olursa olsun inatla yolumdan dönmediğim, bu uğurda bedeller ödediğim doğrudur. Ne var ki, haysiyetten yoksun bir teslimiyet ile yaşam sürdürenlere baktığımda, tüm kayıplarıma, onurlu kıvançlarım olarak sarıldığım doğrudur. Ki o kıvançlar, geride bırakacağım mirasımdır.

Hayattan ne beklediğimi bilmediğim; sorularıma yanıt bulamadığım; iliklerime kadar var olduğumu duyumsadığım ama varlığımın sırrını çözemediğim; her duygunun anda kaldığı; çözümsüz kesişmelerin ortasında, hüzünlerin arasında nefessiz sıkıştığım olmuştur. Yine de ve her şeye rağmen, kendimden vazgeçmediğim doğrudur…

Çığlık
Yazı

Çığlık

Özgürce çiğnemek istiyorum yasakları
Tadı geçmiş bir sakız gibi ağzımda
Ve tükürmek sonra
Çamurlu dehlizlerine
Karanlık zihinlerin