Kimi zaman kendimi hayatın kendisinden koruduğum doğrudur. Bütün o ikircikli patikalarından, üzeri albenili boyalarla sıvanmış derin çatlaklarından, güvenip de uzanılan ellerin savurduğu girdaplardan, gülen suratların karanlık mahzeninden, barındırdığı ölümden, beslediği zulümden, yalandan, dolandan, sinsinin zehirinden kendimi kaçırdığım, kör kuyularda sakladığım doğrudur. Bilirim ki kimse bulamaz beni, ışığa kendim yürümedikçe.
Pek çok insanın yakınımda olduğu, ne var ki pek azının mâbedimde yer bulduğu doğrudur. Delicesine bir tutkuyla bağlandığım, ölürcesine sevdiğim ama aynı coşkun kalbin içinde yer bulamayıp da, sökülüp atılmışların boşluğa yuvarlandıkları doğrudur. Pek çok defa aldandığım, yanıldığım, tuzla buz olduğum ama ne olursa olsun inatla yolumdan dönmediğim, bu uğurda bedeller ödediğim doğrudur. Ne var ki, haysiyetten yoksun bir teslimiyet ile yaşam sürdürenlere baktığımda, tüm kayıplarıma, onurlu kıvançlarım olarak sarıldığım doğrudur. Ki o kıvançlar, geride bırakacağım mirasımdır.
Hayattan ne beklediğimi bilmediğim; sorularıma yanıt bulamadığım; iliklerime kadar var olduğumu duyumsadığım ama varlığımın sırrını çözemediğim; her duygunun anda kaldığı; çözümsüz kesişmelerin ortasında, hüzünlerin arasında nefessiz sıkıştığım olmuştur. Yine de ve her şeye rağmen, kendimden vazgeçmediğim doğrudur…