Benlik, Arayış ve Kavuşum…

Benlik, Arayış ve Kavuşum…

En zorlarından biri belki de bu defa ki… Hissettiklerim ile ifadelerim arasında bir köprü kurabilecek miyim bilmiyorum. Kelimeler nasıl dökülecek kalemin kurşunundan onu da erdiremiyorum. Bir zırhı delip geçer mi sözcükler ya da çarptığında dağılarak göğün tozuna mı karışır kestiremiyorum.

İnsan, ender bir deneyim olarak bir diğer insan ile yaşamı boyunca iki farklı yolculuğun içinde olabilir. Bu yolculuklardan görünen ve derinliksiz olanı dünyevi, görünmeyen ve ebedi olanı ise ruhanidir. Bunu ender kılan ise her ikisinin de dünyevi varoluşta birbirlerine olan tezatlıklarının, şefkat yoksunluklarının ve bir çınarın dallarına tutunur gibi birbirlerinde iyiliğin oluşumunu göremeyen dirençlerinin gerçekliğine inanmaları fakat istemlerine rağmen ayrı düşememeleridir.

Duydukları huzursuzluk ve yine de bir diğerinin varlığından kopamayışları, anlam arayışlarını acılı bir çıkmaza taşır. Aydınlanmaları dünya yaşı ile aylar, yıllar alacaktır.

Bilmezler ki, onların yoldaşlığı bu dünyada değildir ve bu sarsıcı hakikate varamadıkları için şuurlarına dolanan derinlik sarhoşluğunda sürüklendikleri girdaptan çıkamazlar. Öyle bir kapandır ki bu, Schrödinger’in kedisi gibi ölü ya da canlı olabilecekleri rastgele bir durumun içine bırakılmış bir paradoksa dönüşürler. Ne ölüdür biri diğeri için ne de canlı.

Birbirlerinden ayrışarak özgürleşemedikleri, engebeli bir patikaya benzeyen ve kısacık süren dünyadaki yaşamlarının sahici olmayan yansımasında, sadece kendi seslerini duymayı sürdürürlerken, beklemedikleri ilahi kırılım anı gelir. O an, yoldaşlıklarının bu maddesel akışda olmadığını kavradıkları ve dünyevi ilişkilerinin sonlandığı andır. Anlarlar ki, üzerlerine zorla giydirilmiş giysiler içinde nefes alamayan keşişler gibi onlar da yapay olan maddi döngüde birbirlerine varamamaktadırlar. Adını koyamadıkları anlaşmazlıklarının temelinde bu yalın sırrın yattığını birbirlerini kalben bağışladıklarında görebilmişlerdir.

Sürgüleri ağırlığını taşımayan Eymen kapısının aralandığında gözleri alan ışığı gibi, önlerinde esas yolun aydınlığı belirdiğinde onlar yan yana yürümektedir. Tüm o karmaşanın, inisinasyonlarına dair olduğunu kabullenerek, tekamüllerinin sürdüğü bu ebedi yolculukta, birbirlerinin öz varlığını kutsarlar.

Yaşamlarımızın bir izdüşüm gibi geçiciliğinde yeni bir düzleme erdik şimdi. Biliyorum ki, en yakınındakiler ile ilahi bağın yoksunluğunu her derinden hissettiğinde, en uzağında duran bu kadim dostun varlığında güven bulacak; ve bu kadim dost onun karanlık saydığı yanlarının aslında kendi karanlığından geçerek ışığa kavuştuğunu bilerek, şefkatini sunmaktan vazgeçmeyecek.

Bana armağanını verdiği o kırılma anında dediği gibi, “cennete, cehennemin arabacıları ile gideriz”….