Ben değilim sandığın

Ben değilim sandığın

Havai fişekleri sever misin sevgilim Ben çok severim, bilmezsin Beni andıran cazibesini Gökten yağan nur gibi İmrenenlere saçılan şavkını Karanlığı yaran albenisini Sonra nasıl da sönen neşesini Süzülüp kederin kucağında Yıldızlara karışan ışığını Naif gözden kayboluşunu Anlaşılmasın diye hüznü Tekrar tekrar ortaya çıkışını Yine aydınlatışı ayı Tutkuyla sarmalayışı aşkı Ben değilim sandığın sevgilim O mutlu kız ben değilim Ben değilim coşkusu içinden taşan Ateşine koştuğun ben değilim Derinlerde öyle bir yerde ki elemim Hüznüm benim ebedi mahkumiyetim

Sistem Anatomisi

Sistem Anatomisi

Birbirlerine gebe olanlar, sürü halinde yaşarlar. Aralarında gizli bir kast sistemi vardır. En niteliksiz olanlar, en gebe olanlardır. Dolayısı ile bunlar toplayıcıdır. Çer çöp ne varsa toplayıp, Kast Meclisi’ne sunarlar. Karşılığında sistemin içinde barınaklarda yaşamalarına müsaade edilir. Şölen zamanlarında ziyafetten az biraz pay verilir ama masaya oturamazlar. Tabakları ayrıdır.  Meclis’in içinde ayıklayıcılar vardır. Toplayıcılardan gelen çöpleri ayıklayıp elde kalan işlenebilir malzemeyi, tabakalaşmada üst katman olan Meclis Divanı’na sunarlar. Divan, zehirli atığa dönüştürülebilir olanları değerlendirir ve yine toplayıcılar eli ile malzemenin saç ayaklarına ulaştırılmasını emreder. Saç ayakları, ana arterlerin başındaki korucudurlar. Korucular, gizli kastın en güvenilmez üst katmanı olan Divan’a giden...

Başkalaşma

Başkalaşma

Bazen birileri seni kendi dünyalarının içine alır. Çoğu zaman başkalarına pek açık olmayan o mabedin kapılarını sana ardına kadar aralarlar. O dünyada başka bir tat vardır. Başka bir keyif. Senin alışkanlıklarına benzemeyen alışkanlıklar, başka hayaller, sevgini göstermenin başka içten biçimleri, mutlu olmanın bin bir yolundan, senin bilmediğin biri; daha genç bir şey vardır ya da belki de daha olgun bir şey. Daha sahicidir yaşanan. Sanki kendilerine ait başka bir anlaşma dili kullanırlar ve sen bu dili seversin; hissederek anlarsın ne dediklerini. Öyle bir girdap ki kendi rutinimiz, iyi gelir başka hayatlar, başka gidilmemiş evrenler, dillenmemiş özlemler. Öyle işte, iyi gelir...

Benimlesin ve Uzağımda

Benimlesin ve Uzağımda

Seni tanıyorum, sen “Geçmiş”sin. Baksana, nasıl da kuşanmışsın, üstüne tutunan anılarla. Kimi kalbine sığınmış, kimi zihnine, kimi beslediği öfkene bürünmüş, kimi ıssız hayallerine… Görünmez kesiklerin var; bazısı öpülse geçer, bazısının yarası, dokunuşun kadar derin. Düşürmedikçe elinden, kanatıyor avuçlarını kırık camlar; vazgeçemiyorsun yine de, sızılı güzelliğini taşıyor diye yansıdığın taneler… İçinde, kurşun ağırlığında özlemler barındırıyorsun, vakur sevdalar ve aşka dair acılar. Kasvetli hasretlerin var ve bahar esintili sevinçlerin. Kavgaların ve vazgeçişlerin, inançların ve bitişlerin düğümlenmiş birbirine, uğraşma çözülmüyor. Bazen baba ocağısın, bazen sobelendiğin o çam ağacı; bazen sarsılarak sevdiklerinsin ve bazen senin zaferin, ayaklarının altında ezilişi, zift karası gölgelerin. Aydınlık rehberlerin...

Yaşam

Yaşam

Kuş bakışı bakabilmeli hayata. Un ufak görünmeli içindeki pürüzler ve alabildiğine mavi parlamalı gözüne, seni kucaklayan yaşam…

İyiliğe Tutunmak

İyiliğe Tutunmak

“Her yolun bir sonu vardır” dedi.  “Yanılıyorsun” dedim, “Her sonun bir başlangıcı vardır”.  “Optimistsin” dedi.  “Hayır savaşçıyım” dedim. “Hangi biriyle savaşacaksın, bitmezler ki” dedi.  “Savaşım onlarla değil ki, içimdeki iyiliği yaşatmakla” dedim…  “İşin zor öyleyse” dedi.  Gülümsedim. Biliyordum…