Benimlesin ve Uzağımda

Benimlesin ve Uzağımda

Seni tanıyorum, sen “Geçmiş”sin. Baksana, nasıl da kuşanmışsın, üstüne tutunan anılarla. Kimi kalbine sığınmış, kimi zihnine, kimi beslediği öfkene bürünmüş, kimi ıssız hayallerine… Görünmez kesiklerin var; bazısı öpülse geçer, bazısının yarası, dokunuşun kadar derin. Düşürmedikçe elinden, kanatıyor avuçlarını kırık camlar; vazgeçemiyorsun yine de, sızılı güzelliğini taşıyor diye yansıdığın taneler…

İçinde, kurşun ağırlığında özlemler barındırıyorsun, vakur sevdalar ve aşka dair acılar. Kasvetli hasretlerin var ve bahar esintili sevinçlerin. Kavgaların ve vazgeçişlerin, inançların ve bitişlerin düğümlenmiş birbirine, uğraşma çözülmüyor. Bazen baba ocağısın, bazen sobelendiğin o çam ağacı; bazen sarsılarak sevdiklerinsin ve bazen senin zaferin, ayaklarının altında ezilişi, zift karası gölgelerin. Aydınlık rehberlerin var ve fikrine dolanmış zehirli sarmaşıklar. Kumdan kalelerin dağılmış ve delinmez zırhlarınla mağrur inadın. Mutluluk türküsüsün sen, meltem rüzgarları ile ıhlamur vadilerine taşınan ve aynı sensin o elemli ezgileri, fırtınalı çöllerde mırıldayan. Gecelerce haykırışsın ve kucaklarca kavuşma. Daha ışıltılısın yakamozlardan ve daha siyahsın, alaca girdaplardan. 

Nasıl da hepsinin sen; hangisini düşünsem, o oluyorsun. Bir buğulu silüete bürünmüşsün. İleriye attığım her kulaçta, sen daha geride kalıyorsun. Hep aynı kıyıda, aynı çakıl taşları üzerinde hareketsiz duruyorsun. Gençliğim avuçlarında, bırak ne olur, bana doğru uçsun. Hangi hüznümsün sen bilmiyorum; hangi taşkın coşkum… En çok neyi seviyorum sende ve en az hangi “iz”sin, artık taşımadığım. Anlasana, galibi benim aramızdaki yarışın; yetişemezsin hep daha hızlıyım senden. Yine de her çaba nafile. Yaklaşıyorum, savurduğum zamanların akışında, giderek berraklaşan ufuk çizgisine. Kabulleniyorum canım yanarak; sus söyleme, biliyorum yenilmez sonsuzluksun sen. Ruhum seninle kalacak, ellerim benimle, giderken öylece…