Author: İlkşen (İlkşen Çetintaş)

Home / İlkşen
Ben değilim sandığın
Yazı

Ben değilim sandığın

Havai fişekleri sever misin sevgilim
Ben çok severim, bilmezsin
Beni andıran cazibesini
Gökten yağan nur gibi
İmrenenlere saçılan şavkını
Karanlığı yaran albenisini

Sonra nasıl da sönen neşesini
Süzülüp kederin kucağında
Yıldızlara karışan ışığını
Naif gözden kayboluşunu
Anlaşılmasın diye hüznü
Tekrar tekrar ortaya çıkışını
Yine aydınlatışı ayı
Tutkuyla sarmalayışı aşkı

Ben değilim sandığın sevgilim
O mutlu kız ben değilim
Ben değilim coşkusu içinden taşan
Ateşine koştuğun ben değilim
Derinlerde öyle bir yerde ki elemim
Hüznüm benim ebedi mahkumiyetim

Sistem Anatomisi
Yazı

Sistem Anatomisi

Birbirlerine gebe olanlar, sürü halinde yaşarlar. Aralarında gizli bir kast sistemi vardır. En niteliksiz olanlar, en gebe olanlardır. Dolayısı ile bunlar toplayıcıdır. Çer çöp ne varsa toplayıp, Kast Meclisi’ne sunarlar. Karşılığında sistemin içinde barınaklarda yaşamalarına müsaade edilir. Şölen zamanlarında ziyafetten az biraz pay verilir ama masaya oturamazlar. Tabakları ayrıdır. 

Meclis’in içinde ayıklayıcılar vardır. Toplayıcılardan gelen çöpleri ayıklayıp elde kalan işlenebilir malzemeyi, tabakalaşmada üst katman olan Meclis Divanı’na sunarlar. Divan, zehirli atığa dönüştürülebilir olanları değerlendirir ve yine toplayıcılar eli ile malzemenin saç ayaklarına ulaştırılmasını emreder. Saç ayakları, ana arterlerin başındaki korucudurlar. Korucular, gizli kastın en güvenilmez üst katmanı olan Divan’a giden yolda kilit roldedir. Bunlar, kast sistemini korur. En büyük hayalleri Meclis üyesi olmak ama esasen Divan’ın içinde yer bulmaktır. Bu sebeple göze girmeleri mühimdir. İki önemli ve temel görevleri vardır. Zehirli atığı, bekçiliğini yaptıkları ana arterlere sızdırmak ve yeni toplayıcılar bulmak. Yeni toplayıcı bulmak, zahmetsiz bir süreçtir çünkü aranan özellik olan karaktersiz kimliklikler, çöplerin bulunduğu yerlerde bolca arzdadır. Bunları sığ menfaatleri ile yemlemek zor olmadığı gibi eğitmek de zaman almaz zira mayaları zaten bozuktur ve sahaya sürülmeye hazırdırlar.

Ancak iş ne zaman ki zehirli atığı arterlere karıştırmaya gelir işte o zaman koku duyusu gelişmiş itaatsizler devreye girer. İtaatsizler, göçebe olarak yaşar. Hiçbir kast sisteminde varlıklarına rastlanmaz. Al gülüm, ver gülüm ilişkileri kurmadıkları için bir sahipleri, biat kültürleri ve gebelikleri yoktur. Sistemin çarkları keskin ve doğrayıcı olduğu için her defasında ölmeye giderler. Çarkın öğüten dişlileri arasında yaşarlar bir bakıma. Kokuyu alıp da, zehirli atık sızmasın diye gözü kara üstüne kapandıklarında, zehiri kendileri solurlar.

Bunlar her defasında öldü zannedilir. Meclis Divanı, toplayıcılar ve korucular üzerinden öldüklerini ve etkisiz hale geldiklerini tabana duyurur. En niteliksiz olan toplayıcılar, en önce inanırlar. Çabuk gevşerler. Korucular daha temkinlidir. Bir müddet, ayıklayıcılar üzerinden ayrıştırılan çöpler arasında kirli bilgi ararlar. İtaatsizlerden kurtulduklarına emin olduklarında, zavallı kibirleri ile gövde gösterisi yapmaya, boş zannettikleri meydanda cirit atmaya başlarlar.

Kast Meclisi, kapalı oturumlar yapar ancak en saklı görüşmeler Divan’da gerçekleşir. Bu görüşmelerde yeni görevlendirmeler yapılır. Sınırlı sayıda toplayıcı, koruculuğa yükseltilir. Koruculardan birazı, Meclis’e alınır. Meclis üyeleri özellikle tehdit karşısında sayıca artar da, Divan üyeleri kolay kolay değişmez. Kimlikleri ifşa olmaz. Onları, ciğerlerine kadar en iyi itaatsizler tanır. Riyanın, ikiyüzlülüğün, kurtların sofrasıdır. İtaatsizlerden nefret ederler. Nefretlerinin ardında, büyük korkuları vardır. Yok olma korkusu. Hızlı örgütlenirler ancak öngörüleri gelişmemiştir. Yöntemleri köhne, dostlukları sahtedir ve aralarındaki bağ kopamayacak ölçüde yozdur. Bu sebeple birbirlerini çok yanıltırlar ama birbirlerinden arınamazlar ve tek başlarına hareket edemezler. Yine de başarısızlıklarının temel sebebi, cüret edebilmeleri fakat cesaret edememeleridir. Bu sebeple öldü diye çığırtkanlık yaptıkları itaatsizlere karşı defalarca hezimete uğrarlar. Bu böyle anlaşılmasın diye her gerçeğin üzerini örterler, her gerçeği manipüle ederler, daha kalın duvarların ardına saklanırlar. Ne var ki onlar daima kaybetmeye mahkumdur çünkü vicdanları hür olmadığı gibi ölmeye de cesaretleri yoktur…

Başkalaşma
Yazı

Başkalaşma

Bazen birileri seni kendi dünyalarının içine alır. Çoğu zaman başkalarına pek açık olmayan o mabedin kapılarını sana ardına kadar aralarlar. O dünyada başka bir tat vardır. Başka bir keyif. Senin alışkanlıklarına benzemeyen alışkanlıklar, başka hayaller, sevgini göstermenin başka içten biçimleri, mutlu olmanın bin bir yolundan, senin bilmediğin biri; daha genç bir şey vardır ya da belki de daha olgun bir şey. Daha sahicidir yaşanan. Sanki kendilerine ait başka bir anlaşma dili kullanırlar ve sen bu dili seversin; hissederek anlarsın ne dediklerini. Öyle bir girdap ki kendi rutinimiz, iyi gelir başka hayatlar, başka gidilmemiş evrenler, dillenmemiş özlemler. Öyle işte, iyi gelir söylenmemiş şarkılar, görülmemiş düşler…

Benimlesin ve Uzağımda
Yazı

Benimlesin ve Uzağımda

Seni tanıyorum, sen “Geçmiş”sin. Baksana, nasıl da kuşanmışsın, üstüne tutunan anılarla. Kimi kalbine sığınmış, kimi zihnine, kimi beslediği öfkene bürünmüş, kimi ıssız hayallerine… Görünmez kesiklerin var; bazısı öpülse geçer, bazısının yarası, dokunuşun kadar derin. Düşürmedikçe elinden, kanatıyor avuçlarını kırık camlar; vazgeçemiyorsun yine de, sızılı güzelliğini taşıyor diye yansıdığın taneler…

İçinde, kurşun ağırlığında özlemler barındırıyorsun, vakur sevdalar ve aşka dair acılar. Kasvetli hasretlerin var ve bahar esintili sevinçlerin. Kavgaların ve vazgeçişlerin, inançların ve bitişlerin düğümlenmiş birbirine, uğraşma çözülmüyor. Bazen baba ocağısın, bazen sobelendiğin o çam ağacı; bazen sarsılarak sevdiklerinsin ve bazen senin zaferin, ayaklarının altında ezilişi, zift karası gölgelerin. Aydınlık rehberlerin var ve fikrine dolanmış zehirli sarmaşıklar. Kumdan kalelerin dağılmış ve delinmez zırhlarınla mağrur inadın. Mutluluk türküsüsün sen, meltem rüzgarları ile ıhlamur vadilerine taşınan ve aynı sensin o elemli ezgileri, fırtınalı çöllerde mırıldayan. Gecelerce haykırışsın ve kucaklarca kavuşma. Daha ışıltılısın yakamozlardan ve daha siyahsın, alaca girdaplardan. 

Nasıl da hepsinin sen; hangisini düşünsem, o oluyorsun. Bir buğulu silüete bürünmüşsün. İleriye attığım her kulaçta, sen daha geride kalıyorsun. Hep aynı kıyıda, aynı çakıl taşları üzerinde hareketsiz duruyorsun. Gençliğim avuçlarında, bırak ne olur, bana doğru uçsun. Hangi hüznümsün sen bilmiyorum; hangi taşkın coşkum… En çok neyi seviyorum sende ve en az hangi “iz”sin, artık taşımadığım. Anlasana, galibi benim aramızdaki yarışın; yetişemezsin hep daha hızlıyım senden. Yine de her çaba nafile. Yaklaşıyorum, savurduğum zamanların akışında, giderek berraklaşan ufuk çizgisine. Kabulleniyorum canım yanarak; sus söyleme, biliyorum yenilmez sonsuzluksun sen. Ruhum seninle kalacak, ellerim benimle, giderken öylece…

Yaşam
Yazı

Yaşam

Kuş bakışı bakabilmeli hayata. Un ufak görünmeli içindeki pürüzler ve alabildiğine mavi parlamalı gözüne, seni kucaklayan yaşam…

Ümit
Yazı

Ümit

Yaşam kaotiktir ve içinde huzuru aramak, istemli bir ironidir; ama “ümit”, var gücü ile yine de kendini sunar…

İyiliğe Tutunmak
Yazı

İyiliğe Tutunmak

“Her yolun bir sonu vardır” dedi. 

“Yanılıyorsun” dedim, “Her sonun bir başlangıcı vardır”. 

“Optimistsin” dedi. 

“Hayır savaşçıyım” dedim.

“Hangi biriyle savaşacaksın, bitmezler ki” dedi. 

“Savaşım onlarla değil ki, içimdeki iyiliği yaşatmakla” dedim… 

“İşin zor öyleyse” dedi. 

Gülümsedim. Biliyordum…