Author: İlkşen (İlkşen Çetintaş)

Home / İlkşen
Saklı
Yazı

Saklı

Bazen küçük mucizeler olur, kimsenin gözüne görünmeyen mucizeler… Sana bu tılsımın değdiği anlarda, diğerleri yanından öylece geçip gider. Farkında bile değillerdir, sessiz sedasız yaşanmakta olanın senin için yeni dünyalar kurduğunu. Olmakta olan kasıp kavurur zihnini de, sana baktıklarında sadece kendi akışında dingin bir nehir görürler… Her şey değişir, her şey gelişir, her şey başkalaşır; sen kalbini güneşe çevirirsen…

Hazır mısın Yeni Sen Olmaya
Yazı

Hazır mısın Yeni Sen Olmaya

Bu bir ilham yazısıdır. Haydi takılın peşime…

Dinle kendini ve farkına var, artık tamamen yenilenme zamanı geldi. Öyle bir kabuk değiştirme zamanı ki, içinden bambaşka bir sen çıkma mevsimi. İster “bahar” de adına ister “güz”. Ama bil ki rayihasını henüz içine çekmediğin, başka bir cennetin mevsimi. Göz bebeklerinden son defa dökülecek o tek damla yaş ve sonra hazır olacaksın terk etmeye eski benliğini. 

Direnme, hisset; doğmaya hazırlanan yeni bir cenin gibi nasıl da taşkın büyüyorsun kendi iliklerinde. Senden geriye hiç bir ümitsizlik, yılgınlık, vazgeçmişlik, inançsızlık kalmadan bambaşka bir sen olarak gelmeye hazırlanıyorsun yeniden; bundan daha büyük bir armağan verebilir misin kendine. Duyumsa. Öyle bir hisset ki, göğsünü yırtarcasına gelsin o bambaşka sen. Ne kadar cesursan o kadar başkalaşacaksın. Ne kadar korkusuzsan, o kadar değişeceksin. Ne kadar sıyrılırsan kendinden, o kadar özgürleşeceksin. Dinle içinde yankılanan berrak sesi, bilemezsin ki şimdiden seni uçuracağı yer neresi…

Bıkmadın mı, doğrularına inanmaktan; bıkmadın mı savunduklarından, ne yaptıysan da anlatamadıklarından. Sığ zihinlerle örülü duvarları yıkmaya çalışmaktan, seni çevreleyen yırtıcıların boğuk uğultularından, aklının seni durmaksızın uyarmasından, bıkmadın mı?

Bakış açını değiştir. Durumları algılama algoritmanı, yargılarını oluşturan düşünce silsileni değiştir. Duygusal değil, duyarlı olduğundan emin ol. Önceliklerini geriye at, arkaya attıklarını öne al. En ihmal edilmiş duygularını canlandır. Kendini sevmeyi mesela, sağlığına dikkat etmeyi, çiçek açmamış tohumların yarını müjdelediğini duyumsamayı, sevilmeye değer olduğunu, aynada kendini güzel bulmayı ve ilgini esirgediğin kim bilir daha nice himayene muhtaç hissi, özenle sarmala. Doğrularını yeniden harmanla, yanlış bildiklerini sorgula. Değişmelisin, yenilenmelisin, hiç bir şey aynı kalmayacak biçimde yeni seni özümsemelisin. 

Önce çevrendekilerden başla. Bu altın öğüt. Seni asla geliştirmeyen insanlardan, aydınlık düşünceleri olmayanlardan, derinliksiz fikirlilerden, değişimden korkanlardan, yeni olan her şeye kapılarını kapatanlardan, dünyaları küçük ahkamları büyük olanlardan, ahlak ve adalet kuramları gelişmemişlerden ve en çok da değerleri olmayanlardan uzak dur. Fiziksel olarak mümkün olmasa da, zihinsel olarak varlıklarını algılama; tesirlerini yok say. Korkaklar en çok da cesur olanların direncini kırmaya çalışır. Önemseme, seni kabuğunu çatlatmaktan alıkoyanları.

Böylece kalbinde huzurlu alanlar aç. Bu huzurlu alanları doldurmak için acele etme. Renkli insanlar keşfet. Hobileri olanları yakınına al. Yeteneklerinin farkına nasıl varmışlar, anlatsınlar sana. Hayallerini öğren, sohbetler sırasında. Biraz zaman ayırdığında, çok başka şeyler anlattıklarını göreceksin. Gücünü sadece kendilerinden alanlar pek azdır. Ara bul onları. Ne çok hikaye vardır onlarda. İdealist insanların tılsımı bir başkadır. Eğilmezler, bükülmezler. Çok şey öğrenirsin onların onurlu duruşundan; izle nasıl ayırdıklarını yollarını, sıradan olanlardan.

Dönüp dolaşıp, aynı sorunları odağında tutma. Yaslan arkana, zamana bırak. İyi yönetirsen, çözersin. Kapasitene güven. Başka başka çevrelere gir. İçlerinde mutlaka gençler olsun. Onların hızı, yatkınlığı, uyumu, hedefleri çok başka. Sorular sor, öğren onlardan. Gitmediğin yerleri görmeye fırsat yarat. Yerel insanlarla tanış, esnafdan alışveriş yap. Dinle bakalım neler anlatacaklar sana. Bin bir hayat var, kendi mecrasında akan. Karış başka başka hayatlara. Sıkılmadın mı kendi debinden. Emeğini boşa harcama. Kıymetli senin zamanın; sonuç alamıyorsan uğraşma, boşver. Almaya hazır olanlara sun eşsiz eforunu. Dimağı açık, coşkulu heyecanları ve amaçları olanlarla yeni projelere başla, gönüllülerle birlikte çalış. İyilik yap. Çok iyi gelecek sana iyiliğin gücü, göreceksin. Mutlaka bir hobin olmalı, seni anda tutan; düşüncelerinden tamamen arındığın o anlarda, seni dünyanın en mutlu insanı yapan… Yaşantında, hobilerine alan ayır. 

Demek istiyorum ki, kaldır başını gökyüzüne; ne kadar mavi görünürse gözüne, o kadar yakındır değişimin. Kendiliğinden bulacak seni, “Yeni Sen”. Sorma bana, “ne zaman ?” diye. Ruhun haykıracak sana hazır olduğunda. Bir anda, belki bir vahada başlayacak doğumun. Sabırsızlanma. O gün, her an kapında…

Evren
Yazı

Evren

Her başarı, eninde sonunda gerçek sahibini; her iyilik eninde sonunda ait olduğu kalbi bulur… Her kim ki bu karmanın önünde durur, onun da tozları evrene savrulur…

Sen Saçını Maviye Boyadın mı Hiç
Yazı

Sen Saçını Maviye Boyadın mı Hiç

Hep böyle hissediyorum diyemem ama kimi zaman hayat, önümde bir serap gibi buğulu ve belirsiz, gözden hızla kayboluyor; ben ise durmaksızın gerisinde kalıyorum, yetişip yakalayamıyorum ve hiç yetişemeyeceğimi bildiğim bir hisle, fasit daireler çiziyorum. 

Öyle bir yetememe duygusu ki bu, tamamen çıplak bir yüzleşme hali. Dünyanın hiç bir yerini görmemişim; binbir çeşit ırktan insanla kucaklaşmamışım; tabularımı yıkamamışım; kendimi yaptığım her hangi bir seçime bütünüyle adamamışım; hiç bir ideal için ölmeye hazır olmamışım; özgürlük için savaşmamışım; hiç kitap okumamışım; sayısız iç savaşta katledilen sivil halka, hayatları ellerinden alınan çocuklara, dünyanın gözü önünde tecavüze uğrayan kadınlara, evsiz yurtsuz kalan insanlara, mazlumlara hiç ağlamamışım, bu acıların neden yaşandığını hiç kavramamışım; dünyayı değiştirebilirken, hayata seyirci kalmışım ve ömrümü böylece tüketmeye yaklaşmışım gibi bir his. Başaramamış olma hissi. Dünyada, karbon izinden başka bir iz bırakamamış olma bedbahtlığı. 

Tanıyanlar diyebilir ki, “Bizim adını bile duymadığımız milletlerden senin sayısız arkadaşın oldu. Din, dil, ırk ayrımı dayatmayan, bağnazlık nedir bilmediğin bir çeşitlilik içinde büyüdün; nereye bağlandıysan orada kök salmadın; yeni kültürlere uyumla geçti büyümeyi sürdürdüğün gençlik yılların”… Doğrudur ama demek istediğim bu değil ki… Anlatmaya çalıştığım “normal nedir” sorusunun cevabını aramadan, şablonları kabullenerek var olmayı sürdürmek ve bunun yarattığı konforun sığınağında yaşamak. Kendini tekrarlayan bir döngünün içinde öğütülmek. 

“Dünyayı gezdim” diyen insanların çok yıldızlı otellerde konaklayıp, turist rehberlerin eşliğinde timsah kafası okşamalarından; gurmelerin, sıradan öğünleri olan insanlara, özenle ağırlandıkları restaurantlarda, seçkin lokal tatları iştahla anlatmalarından; entellektüellerin, hayatlarında bir defa dahi ellerini taşın altına koymayıp, sözde zaman yaratarak oysa çoğunlukla bencilce açığa çıkardıları zaman dilimlerinde okudukları kitapların kibiri ile durmaksızın siyasi, edebi, ateist ahkam kesmelerinden; çevreciyim diyenlerin Madagaskar’da demirledikleri teknelerinden dalış yapıp, gördükleri zararsız üç beş renkli sualtı canlısının fotoğraflarını paylaşmalarından bahsetmiyorum ben…

Oysa öyle insanlarla aynı evreni paylaşıyoruz ki, onlar “normal olan nedir?” sorusuna, “anormal olan normaldir” cevabını veren kaşifler. Varoluş gerçeğini arayanlar onlar. Yaşamdaki hedefleri bir çokları için aykırı; kendilerini gerçekleştirme yolculukları bambaşka; doğayı, evreni tanıma azimleri olağandışı; topluma hizmet için adanmışlıkları ölesiye; dünyayı keşfetmek için altını üstüne getirme savaşları yenilmez. Nasıl anlatsam “sınır tanımayan doktorlar” mesela ya da Bengal kaplanlarının veya ne bileyim Sarus turnalarının nesli tükenmesin diye korunmalarına hayatlarını adayan gönüllüler veya kayıp bir medeniyetin peşine düşen isimsiz arkeologlar yahut gezegen yaşamaya devam etsin diye sera gazı salınımının azaltılmasına ömürlerini verenler; Aborjinlerle ana karayı geçenler ya da insanlığını anlamlandırmak için Antarktika’da bir uçtan bir uca, solo yürüyüş yapanlar; uzar gider bu liste…

O mavi saçlı kızı düşünüyorum ne zamandır. Çoğunluğu kendi yaşıtı o uğultulu kalabalık arasında ayrık otu gibi duran o naif genç kız. Kimin gözüne çarpsa, adına üzüldüğü, buhranlı olduğuna inandığı, güzel bulmadığı, anormalliğine acıdığı, kendilerinden olmayan kız. Oysa kavramıyorlar ki, aslında tek başaranımız o. “Hepiniz birbirinize benziyorsunuz; isyanlarınız bile aynı” diye sessizce ruhlarımıza haykıran o. Onu her yerinden yaralayarak kanatan dünyayı tek başına kucaklayabilen o. 

Sen saçını maviye boyadın mı hiç? Dünyayı özgürce ve matemsiz, maviye boyayan o…


Görsel © by ABitofWhimsyArt

Hep Sen
Yazı

Hep Sen

Sen ki, nefesinde bahar
ve güzelsin yarından
Ellerinde sevda
Sinende hasret
Sen ki, gözlerimin feri
Kulaçsız denizlerin ötesi…