Gidersin de Varamazsın
Her şeyin üzerine geldiği zamanlar olur. İnsanlar, olaylar, yaşadıkların, duydukların, öğrendiklerin, müdahale edebildiklerin, önlemekte aciz kaldıkların, sevdiklerin, sevmediklerin, artık sevmek istemediklerin…
Daha büyük bir sistem içinde olup bitenler; kanına dokunanlar.
Acımasızlık, kötülük, savaşlar, katliamlar, annelerin feryatları, bundan beslenenler, gericilik, yobazlık, rant, istismar, cehalet, cehaletin sadece cahil olanı değil edindiği güç ile seni de ittiği kör kuyular…
Giderek hürriyetinden yoksun bırakılman, medeniyete, aydınlık zihinlere hasret kalman, çaresizlik, büyük bir öfke…
İnsanların kalplerinde barındırmadıklarına şahitlik ettiğin sevginin yoksunluğundan büyüyen o ürküten karanlık.
Kıskanç olanlar, haset olanlar, içleri fesat, hain olanlar… Acı çekene merhameti olmayanlar, ayrımcılık yapanlar, ahiret adına kula zulmedenler. Zulmedenlere biat edenler…
Sanki giderek ruhun bir mengenenin arasında sıkışmış gibi gelir. Nefes alamaz olursun. Olan bitende kendi sorumluluğunu ararsın. Ben daha iyi bir insan olsam, Dünya daha iyi bir yer olur muydu diye düşünmeye başlarsın. İnsanlık yaşar mıydı?
Üzerinde taşıdığın yük, giderek Dünya’nın kendisi olur. Döndükçe, seni öğütür. Çığlık atmak istersin de, sesin sadece kalbinin duvarlarına çarpar; duymaz canından öte olanlar bile.
Benliğini bırakıp gitmek istersin. Hemen oracıkta bırakıp, çekip gitmek. Tamamen hür başına, kaygısız, odaksız, mutlulukla kutsanmış olarak…
Arkana bakmadan nefes almayı sürdürürken, yeryüzündeki tüm iğde kokularını içine çekmek için sabırsızlanırsın. Gücünü sadece öz varlığından alarak kuşatmaya hazır olduğun evren, seni çağırır hoşgörü ile önyargısız.
Kimsenin derdini, tasasını, karamsarlığını yanında taşımadan, can atarsın yıldızlarla taçlanmaya.
Kimse için üzülmeden ve kimse yokluğunu duyumsamadan, ufukta kaybolmak istersin. Hazırsındır…
Ne var ki, prangalarını bileğinden sökemeyeceğin gelmemiştir aklına. Tek adım atarsın ki, hayat tutunur paçalarına. Silkelersin de, düşmez yakandan. “Gidemezsin” der; “Kolay mı o kadar, kucaklaşmak kendinle”…
O zaman anlarsın ki, sen hiç özgür olmamışsın ki zaten. Senin kendi mabedin olmamış ki hiç…
Kendin için yaşamamışsın, hayallerinde bile. Hislerin, tutkuların, özlemlerin sana ait değillermiş. Hayatın dahi kendi avuçlarından taşmamış da, akıp gitmiş duraksız, öylece.
Başkaları için çırpınırken yarattığın hapishanelerin tutsağı olmuşsun, yolu gizlice kazılmış tünellerin sönük ışığında yanıltan bir hürriyete değil yine aynı bölünmüş hücrelere çıkan…