Vurgun
Başkalığına deli divane
Eşsizliğine bu adanış
Sen suskun ve ıssız
Ben yaşamıyorcasına nefessiz
Boğulduğum tünellerden geçiyorum
Eller boğazımı sarıyor
İt sürüsü kuşanmış zaman
Haysiyetsizlikleri dibe vuruyor
Ayaklarımın dibinde serilmiş kavgalar
Haddini bilmez fırsatçı uşaklar
Kimi acz içinde kibirli, küstah
Kimi onurdan yoksun zavallı meddah
Nefes almalıyım
Bu kuyular bucaksız dar
Mutluluk orada bak
Vadi yeşil, gün doğumu al…
Bu anın içinde kalsam sonsuz
İncir ağacının dalları salkım salkım yüzümde
Gölgesinde yatışıyor çalkanan ruhum
Hüznüm erişemeyeceğim yerde
Bu mutluluk bana ağır
Sahici değil ki, nasıl inanmalı
Bu kedi, uyurken şefkatiyle bahçenin
Bu paspas, allı güllü
Değmemiş ki üzerine çamurlu ayak izleri
Bu reçeller, hangi gidilmemiş cennetin meyveleri
Kaosun sürgün ettiği bu sükunet
Yaşadığım dünyadan değil ki
Sadece anda bir hayal bu
Ne gerçeklik
Ne de bildiğim yaşam böyle değil
Bu sonsuzluğu çağrıştıran his
Özün kavuştuğu bu sevinç
Kapılsam, edineceğim biliyorum
Alışmamalı bu hafifliğe
Bu neşe, tanıdığım keder değil…
İnsanlar sana kötü hissettirir
Hissetme
İnsanlar sana iyi hissettirir
Kapılma
Dostlukların olur
Sarıl da bağlanma
Düşmanların olur
Tanı da korkma
Ne sevmek için mecbur hisset kendini
Ne itmek için hayatı öteye kendinden
Bırak nasılsa öyle olsun be yek tanem
Öperim seni o küskün yeşili gözlerinden