Miladımız Olsun

Miladımız Olsun

Kaçımız yüzleşiyoruz hayatın kendisi ile? Yüzleşirken ne kadar sorguluyoruz? Sorgularken, ne kadar dışına çıkıyoruz, sınırlarını kendi çizdiğimiz çemberin? Derinleşiyor muyuz, önyargılarımızdan arınıyor muyuz, odağımızın gerçekte ne olduğunu doğru tahlil edebiliyor muyuz? Varmak istediğimiz yer, aslında baştan beri saplanıp kaldığımız yargılarımızı doğrulayan bir nihai durak mı olsun istiyoruz yoksa; kendimizi istemsiz ve farkına varmadan o son durağa mı manipüle mi ediyoruz? Bize hayal kırıklığı yaşatanlar mı kusurlu olanlar yoksa bu hayal kırıklığını yaşamaya sebebiyet veren odaklarımız mı bize hayatı dar bir pencereden gösteren. Neden tek derdimiz hep haklı çıkmak. Her haklılığımızda, kendi çıkmazımıza saplanıyoruz aslında tekrar tekrar. Hayat bize doğruluğumuzu ispat etti zannediyoruz oysa yaptığımız tek şey varlık sebebimizin enginliğinden uzaklaşmak…

Artık anlıyorum ki, bugüne değin tüm iç hesaplaşmalarım, hüzünlerim, sevinçlerim, kederlerim, çıkmazlarım, kızgınlıklarım, bağışlamalarım, adanmışlıklarım, çok sevmelerim, vazgeçmelerim, yanılgılarım, kabullenişlerim ve kendi içinde kaotik bir düzeni olan ne kadar duygum varsa, nihayetinde beni aydınlanmanın ilk adımına getirecek olan, çok uzun bir yolculuğun rehber hezeyanlarıymış. Bu hislerimi mutlaka ifade etmek istedim ki, belki de tek birinize değsem bile, yaşamında anlamı ararken çektiği acılarda, yalnız olmadığını duyumsasın ve miladı olsun diye…

Bu yolculuğun henüz en başında olmaktan korkmuyorum; önümdeki yol öylesine aydınlık ve şeffaf görünür oldu ki gözüme, ardımda bıraktığım ve beni pek çok defa hırpalayan bütün o içsel kavgaları, doğru diye kabullendiğim eksiklikleri, önemli saydığım ne kadar öncelik varsa önemsizliğini, zarar vermek niyetlerini kavradığımı zannedip uzağında durduğum bütün o insanların, aslında bana en büyük iyilik edenler olduklarını anlamış olmayı, minnetle kutsuyorum. Arayışımın bir karşılık bulacağını ve nihayet neyin özde en değerli olduğunu keşfedeceğimi biliyordum; dünya gözü ile bakıldığında bu uğurda zaman harcamış olabilirim ama tekamülümde bunun sözü bile olmaz.

Ne büyük bir farkındalık yoksunluğu, tek bir olguya odaklanmak… Hayatta ki hayal kırıklıklarını düşün. En çok ne üzdü seni? Dostların ihaneti mi, kaybettiğin kariyer mi, yokluğuna düştüğün güç ve para mı, kaybettiğin güzellik mi, devamı gelmeyen bir aşk hikayesi mi, en büyük sırdaşının en büyük kalleşin olduğunu öğrenmen mi, ‘dünya beni yalnız bıraksa o yanımda durur’ dediğin kahramanın aslında yalnızca kendi varlığının devamını besleyen bir korkak olduğunu öğrenmen mi, yüzüne gülenlerin kıskançlığı ve riyaları mı, başarılısın diye kuyunu kazdığını öğrendiklerin mi, her fırsatta seni yıkmaya çalışanlar mı; daha kaç örnek saymalıyım? Peki nasıl mücadele ediyorsun bütün bunlarla? Biliyor musun, edebildiğini zannederken edemiyorsun aslında. Güçlü durmak adına, kendini tüketip duruyorsun. Neden biliyor musun, çünkü odağını eşit dağıtmıyorsun. Senin için ya sadece dostluk önemli, ya sadece güç ve para, ya sadece güzellik, ya sadece bağlılık, ya sadece aşk, ya sadece takdir ve kabul görmek, ya sadece kurguladığın imajın veya her neyse… 

Oysa, en önemli olanın aslında sadece öz benliğin olduğunu görmüyorsun. Şu hayatta kendini gerçekleştirebilmen için ne gerekir, bunu derinliğine keşfetmiyorsun. Yaşamının içindeki her duruma eşit veya dengeli odaklanmıyorsun. Hep tek bir şeyi en çok önemsiyorsun. Sonra, buradan bir darbe geldiğinde, hayatın darbe almış gibi hissediyorsun.

Hayır, hayatın bir darbe almıyor. Gör bunu. Hayatın kocaman bir bütün senin. İçinde hepsine yer var. Tek bir şey değilsin ki sen. Dostluğa yüklediğin anlamlar güçlü olabilir ama bunun üzerine kurgularsan hayatını, dostlar seni terk ettiğinde hatta daha fenası ihanet ettiğinde yıkılırsın; çalışıp emek vererek bir konum elde etmiş olabilirsin ama bunun tamamen nesnesel olduğunu hafızanda tutmazsan, gücü ve mevkii kaybettiğinde bir kimliğin de kalmaz. Güzellik bu kadar mı önemli; aynada sadece dış güzelliğine takılı yaşamak, hep başkalarını imrendiren bir hayat sürmek, kimin yaşantısı nasıl diye merak edip, daha iyisine sahip olmak için hırslanmak, en pahalı zevklere sahip olmak, kimsede olmayan o saati takmak neden bu kadar odağında senin; kim için yaşıyorsun sen. Dünyada tek insan sen kalmış olsan, önemseyecek misin yine de çok güzel görünmeyi, havalı yaşamayı? Aşk, hayatını dolduruyor olabilir ama sen sadece bu duygudan ibaret değilsin ki! Ya biterse; öldürecek misin kendini? Peki ya imajın; göründüğün kişi misin gerçekten, düşünmüyor musun üzerinde hiç. Neden başkalarının gözünde durduğun yer bu kadar önemli. Başkaları neden bu kadar belirleyici hayatında?…

Her şeye yer var yaşamında ama sadece anlamını kavrayarak içine alırsan hayatının, o zaman dünyaya gelme sebebini de özümsemiş olursun. Güzelliğin sadece güzel görünmek, güzel yaşamaktan ibaret olmadığını; güç ve paranın sadece sana ve çıkarlarına hizmet ettiğinde, insanlığa bir yarar sunmayacağını ve seni hiçleştireceğini; aşkın evrensel olduğunu kavramalısın. Daha büyük resme bakabilmelisin. İnsanların, seni de içine çekmeye çalıştıkları o dar, sığ, sevgisiz, iyilik barındırmayan karanlık mahzenlerinin küf kokusunu soluma; seni de tüketmesine müsaade etme. İnsanlardan beklentilerine, onların taşıyamayacağı erdemlikte anlamlar yükleyip, sonra da seni yanılttıklarında başına yıkılan dünyanın altında bir kurtarıcı bekleme. Dert saydığın şeylerin çok büyük bir bütün içinde sadece bir nokta olduğunu görebilmelisin. Neden hayatının merkezinde olsun ki, bir toz zerresi…

Bu uzun yolculuğa hazırsan eğer, çok bağlanmamalısın hiç bir şeye hayatta, hayatın kendisinden başka…