Şu sıralar bir sürü şey okuyorum. Raflarımda kalmış, zamansızlık bahanesinin ardında unutulmuş, oysa hevesle aldığım kitaplar. Bir sürü söyleşi dinliyorum. İvmesi giderek artan olağandışı bir sebep arayışım ve özümseme ritüellerim var.
Sırtlan gibi çevremizde gezinenlerin çiğ bir içgüdüden ibaret ilkelliğine karşın insanın kendini ve yaşamı keşif arayışında ışık tutan aydınlar, filozoflar, şairler, araştırmacılar… Kainata açılan kapıların ışıklı anahtarları ellerinde… Anlamaya çalışıyorum. Sadece kendi sesini dinleyenlerin kayboluşuna tanıklık ettikçe, kapıldıkları girdabın hiçliğinden uzak kalabildiğim sığınaklar tüm bu öğretiler.
Farkındalığın derinleştikçe, hayatın özüne inebilmenin ne büyük bir sabır barındıran, acelesiz bir yolculuk olduğunu idrak etmek. Bu erdeme yaklaşabilenlerin bir nebze dahi yakınında olabildiğinde, gözlerine yerleşmiş perdenin aralanması ile şifalanmak…
Her şeyin değiştiğini kabullenmenin, hakikate giden ilk adım olduğunu bil. Hiç bir şeyin aynı kalmadığını anla. Gerçeklik gibi görünen varlığının aslında büyük bir eko sistemin içinde küçük bir pay olduğunun farkına var. Hep uyanık kal ve zihnine berrak bir akışın içinden bak… Yolculuğa hazır hissettikçe oku. Zen Budizm’ini oku, Şamanizm nedir anla, Sevme Sanatı’nı hayatına yay. Rüyanın içinde uyanık kalmanın mümkün olması gibi, yaşamının da bir rüya olduğunu ve her şeyin geçici olduğunu, durmaksızın biçim değiştirdiğini kavra. Canlılar, hepsi bir döngünün içinde sonsuz defa ölüyor ve yeniden doğuyor. Sana düşen, tekamülünün dinginliğinde, hayatına geçici rollerle karışan kalpleri mühürlü ve kibiri büyük olanları bağışlamak. Bil ki onlar, o sonsuz döngüde iyiliğe eremedikleri için acı çeken ve kutup yıldızını bulamayan ruhlar. Onlara şefkatini sun.
Değişimi durduramazsın ama daha iyi bir insan olabilirsin. Sadece iyiliğin gücü ve varlığını arındırman ile kendi saf haline ulaşman mümkün olabilir… Ancak bu sayede kaygılarının gerçek bir mevcudiyeti olmadığını ve iyileştirdiğin zihninden attığın yararsız imgeler olduğunu anlayabilirsin.