Biliyorum, sen de hayatını o birilerine adayanlardansın. Kalbinde, çapası kuyulara atılmış bir yük vapuru tüm ağırlığı ile mıhlanmış, paslanıyor… Gözlerinde kederli grisine güneş değmemiş ince bir sızı, mavisi özgür bir çıkış arıyor. Zihninde yinelenen açmazlar, seni balçıklı dehlizlere çekiyor. Nafile bir umutla çabaladıkça, sen de hayatının çaresizce gerisinde kalansın, biliyorum…
Geçit vermiyorsun, sisli bir göğün ardına gizlediğin hayallerine, sıcak bir yaz gecesi gibi seni sarmaya öykünen özlemlerine, sadece sen ve evren varmışçasına hür olabilme haline… Nefes alamadığında, seni boğan kendi ellerin, bilmiyorsun…
Düşündün mü hiç neden böylesin? Neden kendini bu karşılıksız adamışlığın? Çok sevdiğin için mi; kendi seçimin olduğu için mi; başka türlü davranmayı hayat öğretmediği için mi; vazgeçmiş olsan, suçluluk duygun seni uçurumlara yuvarlayacağı için mi; Cevaba ulaştırır mı ezberlediğin sorgulamalar. Sen, doğru soruları sormadıkça, sıkışmaya devam edeceksin cenderelerde, kuytu köşelerde, biliyorum…
Zihnini arındırabilsen, bulacaksın yanıtları. Bir anlayabilsen… Hayatının akışında kalmadığın için böylesin. Vicdanının rotasında durmadan savrulduğun, tek seferlik bir ömrün olduğunu kavramadığın, kendine iyilik etmek, en büyük korkun olduğu için böylesin. Duygularını, umutlarını, sevinçlerini yarınlara ötelediğin, yarınlara vardığın her defasında da bir çırpıda harcadığın için böylesin. Ne kadar uğraşsan da, kimsenin yazgısını değiştiremeyeceğini kavramadığın, adandıklarının senin tükenmişliğinin şuurunda olmadıklarını göremediğin için böylesin. Bu körlükleri olmasaydı eğer belki de senin yerine görebilirlerdi, seni hayatından nasıl alıkoyduklarını…
Kimsenin yalnızlığına, mutsuzluğuna, kendi elleri ile savruldukları girdaplara, çare olamazsın. Ne kadar uğraşsan da kurbanı olacaksın, seni ele geçiren esaretlerinin; sen sundukça daha fazlasını bekleyen müdavimliklerinin… İyilik et, peşlerine düş, elinden geleni esirgeme ama hayatını kendi varlığın üzerinden inşa et… Kendin için yaşamanın damağında bıraktığı o mayhoş tadı nasıl anlatsam ki sana. Yaşamadan bilemezsin…
Fakat biliyorum sorumluluğunu alamadığın için birey olmanın, senin de işine geliyor kurbanı olmak çizdiğin kaderinin. Böyle avutuyorsun kendini; böyle saklıyorsun zayıflıklarını kendinden, cefanın pençesinde biçare görünerek.
Unutma yine de, senin de geçiyor ömrün bak!. Kimse yanında olmayacak, duymayacaklar ıssız çığlığını, elinden hayatın akıp gittiğinde ve geriye sadece bir dirhem sabah kaldığında uyanacağın… Yaşa artık kendin için umarsızca…