Senin en büyük sırrın ne? İnkar etme, senin de bir sırrın var biliyorum; hepimizin var. Biliyor musun, bu sır meselesi, insanın varoluşunun en büyük gizemlerinden biridir. Ancak bir farkla; teorik ya da ezoterik değildir; yani, “insan maymundan mı geldi, cennetten mi kovuldu” ekseninde soruların sayısız yanıtlarından birini benimseyerek, varlığını üzerine inşa etmez. Aksine, en büyük sırlar somuttur ve yaşanmışlığı vardır; saklı kalması, onu ulaşılmaz ve sisli kılar.
Diyebilirsin ki, “düşüncelerimde taşıdığım sırlarım var, onlar sayılmaz mı?”. Açık söyleyeyim, “sayılmaz!”. Bak, bazı provokatif örnekler vereyim, daha çarpıcı olsun diye. Gizlice birine aşıksın mesela, ölüyorsun aşkından ve bir kapana sıkışmışsın ama ne o ne de kimse farkında bile değil; ya da göründüğünden farklı cinsel dürtülerin var, seni bilenlerin aklının ucundan bile geçmeyecek olan; ya da intihar eğilimindesin ama hiç denememişsin; veya birinden ölesiye nefret ediyorsun ama bu tahmin dahi edilemez; büyük bir kompleksin var örneğin ve bunu yenemiyorsun; ya da korkak ve cesaretsizsin ama kendinden bile gizliyorsun; peki kim biliyor? kimse.! “O halde bu bir sırdır” diyebilirsin. Kusura bakma ama hayır, bu bir sır değildir! Yok öyle kolaya kaçmak…
Zihninde taşıdığın ve sadece kendine sakladığın düşünce, duygu ve eğilimler, illüzyondur ve soyuttur. Zihnin seni durmaksızın yanıltır, sen de zihnini dilediğin gibi manipüle edersin; kabulleniş ile reddetme arasında gelip gidersin. Bunlar senin iç dünyanın tsunamileridir ve yine senin yarattığın dalga kıranlara çarpar; kırılıp durur. Sır değildir onlar, iç savaşlarındır. Oysa yaşanmış sırların en az bir tanığı vardır; o da sensindir. Ya seninle ilgilidir bu sır ya da senin şahitliğinde olmuştur. Öylesine akıl almaz bir oluş biçimi vardır ki, yolda yürürken insanların yanından geçip gitmesi ve sende hiç bir iz bırakmaması gibi sen de hayatını diğerlerinin gözü önünde sürdürürken eş zamanlı olarak bambaşka bir durum yaşarsın; kimse bilmez, öğrenmez, farkına varmaz. Öyle çelişik bir ruh halidir ki, kendin dahi çözümleyemezsin. Bir de bunun yükünü taşımak vardır ki, oralara girmiyorum bile… Paralel evrende aynı zaman diliminde gerçekleşiyormuşcasına, bu evrende kimse tarafından bilinmez ya da bir veya birkaçının sessiz şahitliğinde olur, biter veya süregelir.
Bir sır, mutluluk veriyorsa, sır olarak kalmayacaktır çünkü mutluluğun inanılmaz bir debisi vardır; eninde sonunda kabuğunu yırtar ve taşan bir nehir gibi çarpar bir gün birilerinin kıyılarına. Çoğunlukla senin rızanla olur açığa çıkması… Oysa acı ya da en azından sıkıntı veren sırlar ise, saklı kalır. Kendi kabuğunun içinde büzülür, ana rahminde gibi kıvrılır. Öğrenildiğinde, seni saklayan bir kalkan yoktur artık; acı katlanır. Başkaları, hayatının mahremiyetine dahil olur. Kuşatılırsın. Yine de tüm yaşadıkların, sana dairdir, sana seni anlatır; varlığını biçimlendirir. Çıkmazları barındırmayan bir ömür, yaşanmış sayılabilir mi…
Yine de “tek bir sırrım bile yok benim” diyebiliyorsan, üzüldüm senin adına. Demek ki hiç yüzleşmemişsin kendinle ya da gerçekten, tek renkmiş senin hayatın; ki inanmam ve ummam. Yine de ne diyeyim… Dilerim ki bir sonraki yaşamında, sırlarla renklensin seçimlerin…