Hayatımda iyi insanlar oldu, çok iyi insanlar. Bu iyi insanların karşıma çıkma evrelerini üçe ayırabilirim.
İlk evre, bildiğim tüm iyilerin kümelendiği çocukluğum; ki bunlar zaten aile büyükleri idi ve sevgileri ile varlığımı koruyan cennet hazini idiler. Bir de elbette çocukluk arkadaşlarım bu kümenin içindeydi ve hepimiz o kadar küçüktük ki, masumiyetin çemberinde iyilikten başka bir gerçeğimiz yoktu. En büyük hayal kırıklığımızın, yakan top oynarken yanmak ve saklanırken sobelenmek olduğu yıllardı.
Sonra gençliğimde hayatıma giren iyilerle bezendim. Üniversite yılları; çoğunlukla liseden devam eden ve üniversitede edinilen arkadaşlıklarla büyüyen gençlik çevresi. Masumiyetin hala daha yaygın olduğu ancak artık mutlak egemen olmadığı zamanlardı. Aklımız, sömüren ile sömürüleni kavramaya yetiyordu. Çoğunluğumuzun hayat şiarımız, meselelere bakış açımız ortaktı. Haliyle ODTÜ idi burası. Yaşayabilir miydi aramızda vatanperver olmayan. Ruhumuz devrimci, defterlerimizde Nazım’ın şiirleri. Ağaçlarımız katledilmemiş; Cumhuriyet ilelebet payidar. Atatürk ve Cumhuriyet’e bağlılığın dışında bir nefes alma biçimi olabilir miydi? Gençlik başımızda dumandı ama birbirimize ders çalışmaya gitmek için dahi ailelerimizin arkadaşlarımızı mutlaka tanıması gerekirdi. Cep telefonu ne demekti! Bir yere buluşarak gideceksek ve birimiz gecikmişse hepimiz birden bıkmadan beklerdik gecikeni, geldiğinde bizi bulsun diye kararlaştırdığımız yerde. Böyleydi bağlılığımız birbirimize ama yine de içlerinden birileri çok daha yakın, çok daha dost, çok daha iyilik doluydu, candı.
Sonra mezuniyet ve iş hayatı. İş hayatı bambaşka bir sosyal çevre ve ağır bir kütle olarak yaşantıma girdi. Birçoğu ile ortak bir geçmiş yoktu, alışkanlıkların aksine. Kendi seçtiğin değil, sistemin içinde yer almandan dolayı mecburiyetlerin yolunu kesiştirdiği insanlar. Artık iyilik yaygın olmadığı gibi, olabildiğince seyrekti. Rekabetin, çıkar ilişkilerinin, başarılı olanı çekememe düzenbazlığının sınırları çizdiği, “diğeri önüme geçer mi” hesabı ile çelme takanların giderek dünyanda iyilerden çok daha fazla yer kapladığı zamanların başlangıcıydı.
Olanı biteni anlamaya çalışırken; durumu o güne kadar aldığın terbiye, yetiştirilme tarzın, geldiğin korunaklı geçmiş, masum geçen çocukluk, hak, hukuk, sosyal adalet inancı ekseninde geçmiş gençlik yıllarında edindiğin ve bildiğin doğrularla idare etmeye çalışırken ve herkesin güvenilmeye değer ve layık olduğunu öncelikli ilke kabul ederek ilişkilerini kurarken; sayısız defa yanıldığın, hakkının yenmesi ile sarsıldığın, zayıf olanı öğüten çark ile tanıştığın ilk zamanlar ve ardından gelen tüm o yıllar…
Görevlerin ve yetkilerin arttıkça atladığın eşikte karşına çıkan insanların bilenmiş, dişlenmiş, belli güç odaklarına biat ederek bir yerlere gelip pozisyon kapmış, tamamen güvenilmez kimseler oldukları ve it sürüsü gibi cirit attıkları evre. Buna rağmen, bütün bu yapay ortamlar içinde, hiç bozulmamış ve kimliğini korumuş olanlarla birbirinin çekim alanı içine girmen. İş arkadaşı olarak başlayıp, müthiş bir dostluğa dönüşen ilişkiler. Bunlar arasında varlığından tamamen güç aldığım ve ilişkimiz daima bir mesafe ölçütünde kalmış olsa da, manevi varlığının değeri tarifsiz olan insanlar da oldu. Bu insanlar biliyorum ki her zaman ve koşulsuz olarak beni gözettiler, sakındılar ve zararın bana değmesine fırsat vermeden önünde bir aşılmaz duvar oldular. Bu duvarlara çarpanlar, bir daha can bulmadı. Bu onurlu ve iyiyi kötüden, sahiciyi sahte olandan ayırt etme muhakemesine ve vicdanına sahip olanların da hayatımdaki yeri başkadır ve öyle kalacaktır.
İşte çocuklukta çoğunluk olarak başlayıp giderek azınlığa dönüşen bu iyi insanlar, hayatımı şekillendirmemde, ne olursa olsun dostluğa olan inancımı kaybetmememde, insanlarla yeni bir ilişkiye başlarken güvenmemek esasının insanı koruduğunu çoktan kavramış olmama rağmen yine de birilerinin daima güvenilir kaldığına şahitlik etmemde, rehber oldular.
Bu iyi insanların bir kısmı, muhtemelen şu an bu yazıyı okuyor. Bazılarını artık eski sıklıkta göremiyorum. Bazıları ile yıllar var, bir araya gelemiyorum. Bazılarının hayatını, ben yakınlarından ayrılınca başkaları doldurdu, benim de hayatımı başkalarının doldurduğu gibi; ama biliyorum ki, yerimi alamadılar, onların da yeri dolmadığı gibi. Bazıları ile uzaklığın getirdiği alınganlıklar oldu, sitemler özlemdendi. Bazıları ise onları ne kadar çok sevdiğimi ve belki de artık tamamen kopmuş olsak da, yaşadığım sürece kalbimde taşıyacağımı hiç bilmediler.
Bu satırları okuyan, hayatıma giren ve bana daima iyiliğin sihirli değneği ile dokunmuş olanlar kendilerini bilir çünkü saf iyilik, barındığı insanı aydınlatır. Onlara dostlukları ve içtenlikleri için minnettarım. Hayat her birimiz için başka rotalar çizmiş olsa da, yolculuğun bir bölümü bu iyi insanlarla birlikte geçti. Ben biliyorum ki, araya giren zamana rağmen, o güzel atlara binen o iyi insanlar, aslında hiç gitmediler. Ne zaman insanın piçine kalsam, çağırdığımda duyacaklar ve dört nala koşup şahlanacaklardır; beni aynı iyilikle sarmalamak için…