Örgü

Örgü

Bazen öyle bir fırsat doğar ki olağanüstü niteliklidir ancak bu eşsiz olanağı değerlendirebilmek, başka bir koşulun gerçekleşmesine bağlıdır ve o koşul henüz olgunlaşmamıştır, bu sebeple denkleşmez; ya da bazen öyle ucu ucuna bir fark kalır ki arada bir şeyin başlayabilmesi için bir diğerinin tam da o zamanlarda bitmesi gerekir ama bitmesine zaman vardır, örtüşmez; veya öyle ardışık bir işleyiş gereklidir ki, birini sürdürebilmek için diğerinin hemen ardından gelmesi gerekir ama mesafe vardır aralarında, beklenen anda kapanmaz. İşte böyle zamanlarda birçoğu, bu gibi hayal kırıklıklarına durmaksızın, “şanssızlık” yakıştırması yapar; buna sığınmak kolay gelir. Daha şanslı saydığı başkalarına öykünür. Olmayan, gerçekleşmeyen her ümit için, kadersizliğine veryansın eder, buna inanmak, popülist bir mağduriyet fırsatçılığı yaratır; bundan beslenir. 

İtiraf etmeliyim ki benim de hayıflandığım zamanlar olmuştur, göz göre göre hayalden gerçeğe dönüşmeyen durumlar oluştuğunda; ancak bilirim ki, bu hezeyan boşunadır. Kaçan, giden, yiten veya edinilemeyen bir şey yoktur aslında sadece henüz zamanı gelmemiştir belki de hiç gelmeyecektir. Bundan ötesi çırpınışlar, hırslar, “ille de olsun” inadı, bizim yenilmez benliğimizdir. Hamlığımızdır. Sabır yetimizin gelişmemiş olmasındandır. Kendimiz ile ilgili düşük farkındalığımızın ürünüdür, gerçekleşmemiş ümitlerimize ağıt yakmak. Hazır olmadığımız halde istemek, yeterli olmadığımız halde yapabileceğimizi varsaymak, eksiklerimize rağmen kendimizi tek kaynak görmemizdendir. Büyük resmi kavramaya çalışmak ve “neden olmadı?” sorusuna cevap aramak yerine “nasıl olmaz!” hırçınlığı ile tepinmektir.

Ben azmetmekten vazgeçmek veya kendine inanmaktan yılmak ya da mücadeleden pes etmekten bahsetmiyorum elbette. İnsan sonuna kadar gidebilmeli, direnebilmeli, kendisini gerçekleştirebilmek için tüm potansiyelini ortaya koyabilmelidir ama akılcılıktan kopmadan ve zamanın akışına uyum içinde karışarak, içinde usulca akıp giderek kavrayabilmek sahicidir, içsel yolculuğunun anlamını…

Kendi potansiyelini doğru değerlendiren, doğru sorgulamalar yapabilen, kırık bir plaktan gelen şarkılardaki hüzün benzeri, daima haksızlığa uğradığına inanmak yerine, haksızlık etmiş olabileceğini de görmezden gelmeyenler için ömür dediğimiz kısa senaryo, daima daha başa çıkılabilir bir olgudur. Hep istemek yerine sunmak bonkörlüğünün erdemine varanlar, sadece sevilmeyi beklemek yerine kendisini önce kendisi sevebilenler, şuursuzca inandıkları kusursuzluklarının ispatı adına diğerlerini yargılamayanlar, insana dair ne varsa, bilincinde yaşayanlar, ruhlarının tekamülünde ışıklı bir yolda ilerleyenlerdir…