Kimi zaman en büyük iyiliğini, kendini gizlemeyi başarmış, sana karşı en hain olana sunarsın. Yolunu açarsın, desteklersin, o sönük hayatına, sihirle dokunursun. Kalbin, iyiliğin saflığı ile çarpar. Karşılıksız sunduğun bu armağanın seni mutlu ettiği kadar, onu da mutlu ettiğine inanırsın. Görmezsin, bilmezsin oysa, onun kalbindeki zift siyahı ihtirası. Ve sonunda daha fazla dayanamaz Tanrı. Senin farkına varamadığını, görmezden gelemez olur. Gösterir sana saklı haini. “İyice tanı, bil onu” der.
“Sevgili hainim, seni tanıyorum. Ama sen henüz bilmiyorsun, kalbindeki karanlığı gördüğümü. Bil ki o karanlık, bizim gibiler aydınlıkta yürürken, senin çıkmazın olacak ve tekrar sarsıldığında, iyilik bulmayacak seni asla aynı cömertlikle bir daha. Üzüleceğim senin için yine de. Sevinmelisin buna, inan bana; bağışlanmanı dileyeceğim aynı duru kalple, çırpınırken sen kendi dipsiz cehenneminde”…